Tüm dünyada değişim rüzgarlarının estiği 60’lı yıllar, oldukça çalkantılı bir dönemdi. İşçi ve öğrenci ayaklanmalarının olduğu, otoritenin, erkek egemen düzenin sorgulandığı, özellikle Vietnam Savaşı ve devam eden Soğuk Savaşın olduğu bu dönemde, ABD’de 90.000’den fazla insan, Vietnam’daki savaşa karşı gösteriler yaptı. Ülkenin çeşitli şehirlerinde siyahlar ve polis arasında ırk ayaklanmaları başladı, dükkanlar yağmalandı veya yakıldı. 1968’de ise Robert Kennedy ve Martin Luther King öldürüldü. Bütün bu olaylar, sanatçıları siyasetle daha aktif bir ilişki kurmaya zorladı ve elbette kültür-sanat ortamı da buna göre şekillendi. Sanat camiası da, çeşitli protestolarla, kolektif eylemlerle, yayınladıkları bildirilerle bu koşullara kayıtsız kalmadılar. 1965’te John Cage, Mark Rothko, Georgia O’keefe, Eleani de Kooning gibi dönemin oldukça önemli sanatçılarından ve yazarlarından oluşan, Vietnam Savaşı karşıtı bir grup olan “Artist and Writers Protest Against Vietnam War”, ‘’Sessizliğini Sona Erdir” başlığıyla New York Times’da açık mektup yayınladılar. “Müzeleri yıkın, mücadelemiz duvarlara asılamaz” sloganlarıyla bilinen anarşist sanat kolektifi olan ‘’Black Mask/ Up Against the Wall Motherfucker’’ da, yine bu dönemde (1966) ortaya çıktı.
1969 yılında ise; Hans Haacke, Tom Lloyd, Willoughby Sharp, Vassilakis Takis, Wen-Ying Tsai, John Perrault ve Gregory Battcock’un oluşturduğu ‘’Sanat İşçileri Koalisyonu (Art Workers’ Coalition)’’ Amerika Birleşik Devletlerinde kuruldu. Vietnam’daki savaştan sorumlu olan siyasi ve ekonomik sistemin bir parçası olarak gördükleri Metropolitan, MoMa, Guggenheim gibi oldukça prestijli müzeleri eleştirerek, onlara karşı protestolar düzenleyen bu örgütün amacı, sanatçıların haklarını korumak, siyahi sanatçılara ve kadın sanatçılara destek vermek, müzelerde azınlık sanatçılara da yer verilmesini sağlamak, müzeleri halkın her kesimi için ulaşılır hâle getirmekti.
Sanat İşçileri Koalisyonu (AWC), yalnızca protestolarla değil, sanattaki pratikleri ile de kendilerini göstermeyi başardılar. Bu eserler arasında en akıllara kazınanı ise 26 Aralık 1969 yılına ait ‘’Bebekler de…’’ isimli afiş oldu. AWC’ın afişte kullandığı fotoğraf, genellikle savaş meydanlarının fotoğraflarını çeken savaş muhabiri ve fotoğraf sanatçısı Ronald L. Haeberle’nin kendi makinesiyle çekmiş olduğu renkli bir fotoğraf. Fotoğraftaki cesetler ise My Lai katliamındaki Amerikan askerleri tarafından öldürülen birkaç insana ait. Afiş ise My Lai katliamını gerçekleştirenler arasında bulunan bir Amerikan askeriyle yapılmış söyleşiden alınarak hazırladıkları büyük ve kırmızı renkte yazılmış “Q. And babies? … A. And babies” başlığını taşıyor. Kullanılan kırmızı da, şeffaf ve kahverengiye çalan rengiyle, kanı andırıyor.
1969’da Life dergisinde yayınlanan afişi AWC, yirmi gün sonra, farklı boyutlarda basılmış kopyalarının New York’ta kent panolarında ve dergilerinde yayılmasını sağladı ve afiş, müze yönetimine de bir başkaldırı niteliği taşıyordu. MoMa yönetimi, başta afişin bütün masraflarını karşılamayı kabul etse de, yönetimde yaşanan ideolojik anlaşmazlıklar sebebiyle, desteğini geri çekti. Açıklamaları ise ‘’müzenin işlevine uygun değil’’ olmuştu. Bunun üzerine ise, AWC üyeleri Picasso’nun ‘’Guernica’’ adlı eserinin sergilendiği salonda, ‘’Bebekler de…’’ afişini götürüp, eserin önünü kapatacak şekilde yerleştirerek protesto düzenledi. Bununla birlikte, Pontus Hultén kuratörlüğünde düzenlenen “The Machine as Seen at the End of the Mechanical Age” sergisi kapsamında bir eseri sergilenen Heykeltıraş Vassilakis Takis, heykelini alıp, MoMa’nın bahçesine taşıdı. Müze yöneticisi ise buna karşılık, eseri depoya kaldırdı.
Bir yanda sanat, diğer yanda politika. Hayatın, toplumun akışının içinde yaşamını sürdürmekte olan sanatçının, sanki bu akış içerisinde yer almıyormuş gibi davranmasını beklemek zaten mümkün değil. Politika, genelde küçümsendiği ve kısıtlı olarak ifade edildiği gibi, gündelik yaşantının çok uzağında, sıradan insanların hayatlarından kopuk bir olgu değil. Politika, sıradan insanın her gününü, her adımını direkt ilgilendiriyor. Hal böyleyken, bir sanatçının en apolitik görünen eserinde dahi politikanın belirleyici izi kaçınılmaz olarak yer alıyor. En “kopuk” görünen sanatçılar ve sanat eserleri dahi, politikadan bağımsız kalamıyor.
Bu bağlamda, “Bebekler de…” afişi ile ortaya konulmuş olan politik tavrı absürt olarak nitelendiremeyiz. Hele dünyanın, toplumların ve bireylerin hayatlarının böylesine politize olduğu zamanlarda, sanatçıların ister istemez bu afişle öncü bir konum alması kaçınılmazdı. Ve sanat, bu afiş aracılığı ile, insanların görmezlikten gelmek istediği, sistemin ise üzerini örtmek istediği en acı, en rahatsız edici gerçekleri insanların gözlerine sokmakla aslında varoluşunun gereğini de yerine getirmiştir.
Kaynaklar
- Wilson, J., ‘’Art Workers / Radical Practice In The Wietnam War Era’’, University of California Press, 1.1-18, 2009.
- Reynolds, E., ‘’Ethics and Exclusions in the Museum: The Art Workers Coalition and Case Studies of
- Institutional Critique’’, Art and Art History Departmental Honors Thesis University of Colorado, Boulder, March 27, 2012.
- http://artsandlabor.org/wp-content/uploads/2011/12/Lippard_AWC.pdf (Erişim Tarihi: 25.02.2022)
- https://americanart.si.edu/artwork/q-and-babies-and-babies-111524 (Erişim Tarihi: 26.02.2022)
- https://www.e-skop.com/skopbulten/pop-artin-politik-yuzu/3323 (Erişim Tarihi: 26.02.2022)
Pretty section of content. I just stumbled upon your site and in accession capital to assert that I get in fact enjoyed account your blog posts. Any way I’ll be subscribing to your feeds and even I achievement you access consistently fast.
There is certainly a lot to learn about this subject. I like all the points you made.