Skip to main content
Otoportre, MSGSÜ İstanbul Resim Heykel Müzesi

Mihri Hanım, kariyeri ve yaptıklarıyla ülkemizde kadın sanatçıların modernliğe giden yolunda öne çıkmış isimlerden birisidir. Adı uzun yıllar boyunca kocasının ismiyle beraber anılmış “Mihri Müşfik Hanım” olarak kayıtlara geçmiştir.

I. Meşrutiyet ve ardından II. Meşrutiyet ile birlikte hürriyet, adalet, eşitlik gibi kavramlar ortaya çıkmaya başlayacaktır. Kadın hakları, kadına yönelik eğitimin başlaması yönünde tartışmalar oluşacaktır. I. Meşrutiyet dönemiyle birlikte yavaş yavaş başlayan bu süreç, II. Meşrutiyet ile birlikte hız kazanacak, ardından tüm bu yaşananların somut bir göstergesi olarak, 1 Kasım 1914’te Akademiye bağlı İnas Sanayi-i Nefise Mektebi kurulacaktır. Bu kurumun hayata geçirilmesinde Mihri Hanım’ın rolü oldukça büyüktür.

Mihri Hanım; İnas Sanayi-i Nefise Mektebi’nden önce dönemin kız öğretmen okulu olan Darü’l Muallimat’ta da kız öğrencilere resim ve sanat dersi eğitimi vermişti. Bu okulda bir de 22 yaşında verem sebebi ile vefat eden bir ressam adayı bulunuyordu; Müfide Kadri… Bu sanatçı zamanında Osman Hamdi Bey’den ders almış ve Pera’da sergi açtığı bilinen bir isimdir. Onun ardından öne çıkan isimlerden birisi yine Darü’l Muallimat’ta ders verdiği de bilinen Madame Raphael’dir. Ayrıca Madame Raphael her yıl sonu sergilerinde öğrencilerine de yer vermekteydi. Yine bu sergilerinden birisinde kız öğrencilerinden biri söz alarak “Biz neden burada eğitim alamıyoruz, burası neden bize yasaklanıyor?” diyerek küçük çaplı bir isyanda bulunmuştur. Ardından diğer Darü’l Muallimat öğrencileri ile küçük çaplı bir örgütlenme oluşacaktır.

O sırada Mihri Hanım Fransa’dadır. Kızların bu hareketinden haberdar olur ve ardından hemen İstanbul’a dönecektir. Böylece İnas Sanayi-i Nefise Mektebi’nin temelleri de yavaş yavaş atılmaya başlayacaktır.

Mihri Hanım oldukça eğlenceli, deli dolu, renkli bir kişiliktir. Bir paşa çocuğudur. Annesi Rum kökenli Fatma Neședil Hanım, babası Doktor Çerkez Ahmet Rasim Paşa’dır. Babası ona bu ismi koymuştur. “Mihri” güneş demektir. O da Türk resmine bir güneş gibi doğacaktır. Rasim Paşa döneminin Askeri Tıbbiyesinde önemli doktorlardan birisidir.

Mihri Hanım evde küçüklüğünden beri konak eğitimi alır; yabancı dil öğrenir, müzik eğitimi alır, piyano çalmayı öğrenir, resim dersleri alır. Bu şekilde çok yönlü bir biçimde kendini oldukça geliştirmiş bir kadındır. Mihri Hanım, 26 Şubat 1986’da Kadıköy’de doğmuştur.

16-17 yaşlarında iken gönlünü İtalyan bir sirk cambaza kaptıracaktır. Ardından bir gemiye atlayıp onunla birlikte Roma’ya kaçar. Aile büyükleri araya girer evde büyük bir kıyamet kopar. Gerekçe olarak resim dersleri için Roma’ya gittiğinin söylenmesini ister.

Yaptığı bir resmi II. Abdülhamit’e takdim etmesi sonucu Saray ressamı olan Fausto Zonaro’dan dersler almaya başlar. Fausto Zonaro Mihri Hanım’ın Avrupa’ya gitmeden önce eğitim aldığı Osmanlı Devleti’nin son saray ressamıdır. Bir süre sonra Fausto Zonaro Mihri Hanım’a öğretecek bir şey olmadığını söyler. “Sana verebileceğim bütün eğitimi verdim yurt dışına gitmelisin ve orada eğitim almalısın.” der. Mihri Hanım Paris’e gider. Orada bir ev tutacaktır. (52 Montparnasse yakınlarında) Kaldığı oda dışındaki diğer odayı da kiraya verir ve okula gitmez. Dairesini kiraya verdiği kişi sonradan eşi olacak olan Müşfik Selami Bey’dir. Müşfik Bey, Sorbonne’da İktisat eğitimi almak için gelmiştir. (Müşfik Bey ile evliliği iki yıl kadar sürecek fakat daha sonra anlaşamayıp boşanacaklardır.)

Mihri Hanım Paris’te Fransa ile borç anlaşması yapmak üzere gelmiş olan Osmanlı Devleti Maliye Nazırı Cavit Bey ile tanışması neticesinde eğitimci kariyeri başlar. Kızların durumundan haberdar olur. İstanbul’a döndüğü zaman Mihri Hanım dönemin Maarif Nazırı Ahmet Şükrü Bey ile görüşerek kızlar için İnas Sanâyi-i Nefîse Mektebi kurulmasını ister ve bu çabasında da başarılı bir sonuç alır. 1 Kasım 1914’te okul eğitim hayatına başlar. İlk İnas Sanâyi-i Nefîse Mektebi’nde öğretmen olarak daha sonra ise okul müdürü olarak kurumda yer alır. Öğrencilerini açık havada resim yapmaya model çalışmaya ve toplu bir sergi açmaya teşvik etmiştir. Daha sonra kızların sanat eğitimi başlar ve kız öğrenciler okuldan çıkıp dışarıda çeşitli yerlerde natürmortlar yapmaya başlarlar. Okulun öğrencilere Nü model çalıştırma konusunun sakıncalı olacağı düşünülür. Bunun üzerine Mihri Hanım Arkeoloji Müzesi’nden Tors’lar istemiştir. Fakat bunun yanında canlı modeller de gerekmektedir. Hemen bir sorun ortaya çıkar: Model kim olacaktır? Erkek mi olacak, erkek hocalar mı olacak, yoksa kim olacaktır? Bu sorular neticesinde hamamlara gidip model aramaya başlarlar. Erkek model olacak ise yaşlı olsun diye düşünülür ve Zaro Ağa isminde (yaşıyla rekorlar kitabına girmiş bir isimdir bu.) yaşlı birini model olarak seçerler. Zaro Ağa okulun kadrolu modeli haline gelmiştir. Dönemin muhafazakâr gazetesi Alemdar “Kızlarımız edep yerleri açık model resmediyor.” şeklinde açıklamalarla okulu oldukça eleştirmiştir. Hatta gazete okula polis gönderecektir. Mihri Hanım “Biz o sorunu çözdük modellerin bellerine peştamal bağladık.” der ve gazetenin sahibini sopa ile kovalar.

Mihri Hanım tüm yasakları deliyor; açık havada kızların resim yapması yasak deniliyor. Mihri Hanım ise kızları alıp Sultanahmet Meydanı’na çıkarıyor. Akademide erkeklere müfredatın hepsi gösteriliyor iken o kızların da erkekler ile aynı akademik seviyeye ulaşmasını hatta bazen daha önde gelmesini sağlıyor. Mihri Hanım kızlara özgür bir çalışma ortamı sunuyor.

“Bugün her yerde müsavat ve adaletten söz ediliyor. fakat İnas Sanayi-i Nefise mektebi nerede? Hep yapılanlar erkekler için!”

İnas Sanâyi-i Nefîse Mektebi güzel sanatlar eğitiminin kurumsallaşması ve kadınların sanat eğitimiyle üretiminde rol alması bakımından bir dönüm noktası teşkil eder. Çeşitli sosyo-ekonomik kesimlerden kadınlar, yetenek sınavıyla okula kabul edilerek ücretsiz öğrenim görme imkanına sahip olur.

İnas Sanâyi-i Nefîse Mektebi’nin müfredatı, sanat tarihi ve anatomi gibi teorik derslerle modelden çizim gibi uygulamalı dersleri bir araya getirmiştir. Öğrencilerin açık havada resim yapmasının da teşvik edilmiştir. İnas Sanâyi-i Nefîse Mektebi ilk kurulduğunda 26 öğrenci ile birlikte kuruluyor. Bu öğrencilerin çoğu akademideki ressamların kızları oluyor. Okulu kurduktan sonra Mihri Hanım tekrar İtalya’ya gider ve Mussolini’nin sağ kolu olan Gabriel d’Annunzio adında bir şair ile birlikte olacaktır.

1927 sonlarında gemiyle Amerika’ya geçecek, orada hem sipariş portreler yapacak hem de bir akademide dersler verecektir. 1928’de Amerika’da sayısız resmi bulunur fakat günümüze ulaşamaz ve birçoğu kayıptır. Amerika’da bir başka aşk macerası vardır. Bir İtalyan olan Salvatore Virzi ile evlenir. Mihri Hanım sonradan imzasını “Mihri Rasim Virzi” olarak atar. İttihatçılarla oldukça yakındır. İttihatçılardan Ahmet Rıza Bey’in annesi Naile Hanım’ın portresini yapar.

Atatürk Portresi

1923-1924 sonrasında bir dönem Çankaya’da bulunan Atatürk’ün 3 metreye yakın boyutlarda portresini yapar. Atatürk’ü Mareşal şeklinde resmeder. Cumhuriyetin ilanından sonra yapılan ilk Atatürk portesidir bu portre ve bu anlamda bir ilke imza atmıştır. Resmi Atatürk’e bizzat kendisi Çankaya Köşkü’nde teslim eder.

Okul kurulduktan sonra tekrar İtalya ‘ ya gider ve oradaki dostları sayesinde (Özellikle sevgilisi Mussolini’ nin sağ kolu olan Gabriel d ’Annunzio isimli şairin desteği ile) Vatikan’a kabul edilir ve Papa XV. Benedict’in portresini yapma imkânı bulur. Mihri Hanım aynı zamanda bu resim ile bir ilke daha imza atacaktır. Hristiyan olmayıp Papa’nın resmini yapan ilk ressam olur. Adeta bir seyyah gibi hareket eder. Amerika’ya gider ve orda uzun bir süre kalır. Hayatının sonlarında da orada vefat edecektir.

Bir dönem resminde maviler ve siyahlar çok belirgin olur. İstanbul’a gelir ve o yıllarını Tevfik Fikret ile geçirir. O dönem Servet-i Fünun dönemi yaşanmaktadır. Halid Ziya’nın “Mai ve Siyah” isimli bir romanı vardır. Bu iki renk dönemin simgesel iki rengidir. Özgürlük ve kurtuluşun rengidir. O dönemi kapsayan renkler ve konular Mihri Hanım’ın resimlerine de yansır.

Mihri Hanım Hollanda Altın Çağı ressamlarından olan Frans Hals’ın 1628 tarihli “La Bohemienne” (Çingene Kızı) portresinin reprodüksiyonunu yapar ve bu çalışmayla Fortin D’ Lury yarışmasında ödüle layık görülür.

Yakın dostlarından birisi Hüseyin Cahit Yalçın’ın eşidir. Onunda portresini yapar. Mihri Hanım’ın az sayıda Natürmort resminin olduğu da biliniyor. Bunun dışında yapmış olduğu çeşitli otoportreler, kadın resimleri ve hayatının son dönemlerine doğru  bebek ve çocuk resimleri de eserlerinin arasında yer almaktadır.

Hale Asaf

İlk Türk kadın ressamlardan biri olan Hale Asaf Mihri Hanım’ın kardeşinin kızıdır. Teyzesi Mihri hanımdan da sanat dersleri almıştır. Fakat Mihri Hanım, Hale’nin sanat ile uğraşmasını hiç istememiştir. Zayıf bir bünyeye sahip olan Hale Asaf, 33 yaşında hayata çok erken yaşında gözlerini kapamıştır.

“Gelelim Hale meselesine… Size kendi hayatımdan acı bir gerçeği bildirmek isterim. Ben senelerce çalışma ile neye ulaştım? Ne başarı kazandım? Haydi diyelim Hale benden ziyade kabiliyetlidir. Her halde pişman olacaktır. Sadece pişmanlık olsa önemli değil ya hasta olursa? Allah göstermesin ya annesininki gibi bir hastalığa yakalanırsa? İşte bir teyze olarak hep bunları düşünüyorum.”

Tevfik Fikret

Dönemin şairi Tevfik Fikret ile iyi birer dost olan Mihri Hanım onun portrelerini yapar. Bu dostluk Tevfik Fikret’in resim, Mihri Hanım’ın da şiirle ilgilenmesine önemli bir etken olmuştur.

Tevfik Fikret Portresi, Topkapı Sarayı Müzesi

Aralarındaki dostluk o derece iyiydi ki Tevfik Fikret Mihri Hanım için şunları söyledi:” Yukarıda bir hanım var resimlerimi yapıyor. Bilseniz Ribab-ı o kadar güzel okuyor, o kadar güzel tefsir ediyor ki yazdığım şeyler bu kadar manidar mıymış! Diye şaşırıyorum. Bana beni anlatmaya başladı.” Mihri Hanım Tevfik Fikret’in ölüm haberini alınca Aşiyan’daki evine gidecektir ve ailesinden de izin alarak Tevfik Fikret’in yüzünün ve elinin maskını alıyor ve bu anlamda da bir ilke imza atmıştır. Türkiye’de gerçekleştirilmiş olan ilk mask çalışması da bu olmuştur. Sonrasında bu masklar ile Tevfik Fikret’in heykeli de yapılmıştır.

Böylece Mihri Hanım’ın yapmış olduğu önemli ilkleri sıralayacak olursak, Cumhuriyet sonrası ilk Atatürk portresi, Tevfik Fikret’in mask çalışması ve ilk kez Hristiyanlık dışı bir dine mensup olan ressamın Papa XV. Benedict’ i resmetmesi olmuştur.

Mihri Hanım kadınları resimlerinde güçlü, kendine güvenen şekilde resmetmiş ve bunu hayattaki çabasıyla da kanıtlamıştır. Osmanlı kadınının sanat eğitimini alabilmesi o dönemde erkeklerin bulunduğu Akademi ile eşit şartlarda olabilmesi için çok çalışmıştır. Çağdaş Türk sanatının kurucularından olan ilk kadın ressam olarak dönemine ve Türk resmine damga vurmuştur.

KAYNAKLAR

Burcu Pelvanoğlu, Pek Kronolojik Olmayan Hayatımız: Türkiye’de Modernleşme ve Sanat, Corpus Yayınları, 2017.

Fikret Adil, Asmalımescit 74 (Bohem Hayatı), Sel Yayıncılık, 2014.

Emre Caner, Mihri Müşfik Hanım’ın İzinde, Kapı Yayınları, 2011.

Ed. Emre Demir

One Comment

Yanıt Bırakın