Babıâli Osmanlı’dan kalma bir tanımlamadır. Babıâli; büyük kapı yani devlet kapısı anlamına gelmektedir. Babıâli, Osmanlı Devleti döneminde sadrazam sarayına verilen isimdir. Sadrazamlar Topkapı Sarayı’na yakın oturmak için İstanbul’un Cağaloğlu semtinin tercih etmişlerdir. Sadrazam sarayına I.Abdülhamid zamanından itibaren Bab-ı Ali denilmeye başlanmıştır. 1844’ten itibaren bu saraylar sadrazamların yaşadığı yer olmaktan çıkarılmış tamamen bir devlet dairesi durumuna getirilmiştir. Osmanlı Devleti Bab-ı Ali’den idare edilmiştir. Osmanlı hükümetinin bu binada çalışması, ortaya çıkmaya başlayan Türk basının haber kaynağına yakınlığı açısından bu binanın çevresine odaklanmasına neden olmuştur. Bunun sonucunda Babıâli’nin çevresinde Türk basını yoğunlaşmaya başlamıştır.
Sirkeci’den başlayıp Babıâli binasının önü de dahil Cağaloğlu yokuşunun iki yanındaki ve yan sokaklarındaki matbaa ve gazete binalarını kapsayan yerin adı Babıâli olarak anılmaya başlanmıştır. Bu durum 1934 yılında değişmiştir. Yeni sokakların isimlendirilmesinden sonra Sirkeci’den valiliğe kadar olan bölüme Ankara Caddesi, valilikten sonra Sultan Mahmut Türbesi, yani Divanyolu’nun başlangıç kısmına kadar olan yere de Babıâli Caddesi adı verilmiştir.
19.yüzyılın başından itibaren bu caddede kitapçılar yer almaya başlamıştır. Yüzyılın sonlarına doğru bu kitapçılar önemlerini artırarak sayılarını çoğaltmış ve caddenin Türk basın-yayın dünyasının en önemli merkezi haline gelmesini sağlamışlardır. 19.yüzyılın sonundan 20.yüzyılın sonuna kadar kitapevleri, matbaalar, gazete idarehaneleri, kırtasiyeciler ve ciltçiler Türk basınının merkezini Babıâli’de oluşturmuşlardır.
Babıâli Ressamları
Basın-yayın alanında çalışan, illüstrasyon yapan; dergi ve kitap kapağı, röportaj, makale, tefrika, hikaye resimleyen ve yazı başlığı tasarlayan sanatkârlara genel olarak “ressam”, yaptıkları işe “resim”, aldıkları paraya da “ressamiye” denmiştir. Bu ressamların pek çoğu çıraklıktan yetişmiş, bir kısmı da aldığı resim eğitiminin ardından Babıâli’de çalışmaya başlamıştır. Kimisi Güzel Sanatlar Akademisi’ndeki eğitimleri sırasında işe başlar, okulu yarıda bırakırdı. Grafik tasarımcı ve çizer olan Sadık Karamustafa, kitap kapağı tasarımı ve kitap illüstrasyon alanının ürün veren tasarımcılarını iki gruba ayırır: “Birinci grup, mesleği basın ve yayın olan hep bu işi yapan tasarımcı ve illüstratörler. İkinci grup, farklı uzmanlık alanlarında olup da zaman zaman Babıâli için kapak ve illüstrasyon üretenler.”
1800’lü yılların başında Osmanlı’da matbaanın gelişmesine cihan harpleri ve ekonomik sıkıntılar engel olmuştur. Matbaanın Avrupa’daki gibi kullanımına olanak olmadığı için Babıâli’de ressama ve çizere fazlaca talep olmuştur. O dönemde de grafik tasarım eğitimini verebilecek kurumların yokluğu/ yetersizliği basın-yayın ressamlarının tanımı belli bir meslek grubunun oluşturmasının önündeki ciddi sorunlar olarak ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla mesleki disiplin oluşması da zaman almıştır.
Bu camiada tanınmamış yetenekli ressamlar kadar, dönemin ünlü ressamları ve Akademi hocaları da Babıâli’de çalışmıştır. Osmanlı’da “hakkak” diye adlandırılan zanaatkarlar Avrupa’dan İstanbul’a getirilmiştir. Avrupa’da kullanılan klişelerin ya da yabancı dergilerdeki illüstrasyonların kopyalandığı uzun bir geçiş döneminden sonra sınırlar çizilmeye mesleğin çerçevesi belirlenmeye başlamıştır. Zamanla Babıâli kendi ressamını yetiştirmeye başlamış; kuşaktan kuşağa taşınan bir gelenek haline dönüşmüştür.
Babıâli’de eskiden yayınların hazırlandıkları yerle basıldıkları yer aynı idi. Babıâli’deki yayınevleri, gazeteler ve matbaalar, kurum içinde görevli ya da kendilerine dışarıdan iş üreten çizerlerle çalışırlardı. Çizimle yapılabilecek her iş onlardan istenirdi. Karikatür, kapak resmi, güzel yazı, reklam afişi ve logo gibi geniş bir alanda çizimler yapılardı. Bu kişiler, o dönem için ‘ressam’ olarak ifade edilen, aslında görev tanımı tam da belirlenmemiş sanatkârlardı. Daha çok yaptıkları iş üzerinden adlandırılırlardı; matbaa ressamı, kartpostal ressamı, kartvizit ressamı, afiş ressamı, kapak ressamı gibi.
Basın–yayın dünyasının kalbi Babıâli’nin görselliğini inşa eden bu ressamlar, iç içe girmiş kurum ve yapıların arasında, kısa sürede kendilerine farklı bir yer edinip önemli bir meslek grubunu oluşturdular. Hızlı üretmek ve tüm yayının görselliğini inşa etmek mecburiyetinde olduklarından ağır bir işçilikleri vardı. Bugün “editöryal illüstrasyon” denilen alanda, geçmişte “gazete ressamları” adı verilen zanaatkârlar çalışırdı. Günümüz grafik tasarımcılarının “öncüleri” diyebileceğimiz Babıâli ressamları, uzun yıllar görsel belleğimizi şekillendirip zanaat’tan tasarım’a geçişin gizli aktörleri oldular.
Babıâli’de ressamlık yapan kişiler, çok yönlü uğraşıları olan, aydın karakterlerdeki öncü kimselerdi. Hemen hemen hepsinin yurtdışı deneyimlerinin olduğu, birkaç yabancı dil bildikleri gözlemlenmiştir. Pek çok kişi, 1900’ler boyunca bugünkü karşılığı “illüstratör” ya da “resimlemeci” olan, o zamanki tanımıyla ise “ressam”, “basın ressamı”, “dekoratör ressam”, “afiş ressamı”, “kapak ressamı” diye bilinen mesleğin temsilcisiydiler. Özellikle 1980’lere varıncaya dek bu kavram kargaşasının sürdüğü görülmektedir. Tarihsel okumalar, ancak döneminin koşullarına göre yapılabilir. Bu yüzden üretilenleri dönemlerin şartları içerisinde değerlendirerek bu kişileri grafik tasarımcı olarak nitelendirebiliriz. Bu durum bizi doğruca grafik tasarımcıların resimlemecilerden ayrılmayacağı gerçeğine götürür.
Babıâli’de ressamlık yapmış isimlerden bazıları: Ebüzziya Tevfik, Hattat Halid, Arif Hikmet, Ressam Filip, Ahmet Nazmi Bey, Ahmet İhsan Tokgöz, Celal Esat Arseven, İzzet Ziya Turnagil, Nazmı Ziya Güran, Feyhaman Duran, Hamid Aytaç, Cevat Şakir Kabaağaçlı, Arif Dino, Kenan Temizan, Naci Kalmukoğlu, Sedat Simavi, İhap Hulusi Görey, Münif Fehim Özarman, Kenan Dinçman, Ramiz Gökçe, Rıfat Cevdet Akçiz, Sunusi Bey, Hayri Bey, Ömer Nuri Bey, Cemal Nadir Güler, Sabiha Rüştü Bozcalı, Hayrettin Çizer, Ratip Tahir Burak, Mazhar Apa, Tarık Uzmen, Behçet Safa, Ercüment Kalmık, Ferit Apa, Ali Suavi Sonar, Tahsin Öztin, Abidin Dino, Agop Arad, Atıf Tuna, Şevki Çankaya, Sururi Gümen, Cemal Görkey, Bedri Kökten, Nezih İzmiroğulları, Firuz Aşkın, Gevher Bozkurt, Mehmet Tekdal, Şahap Ayhan, Suavi Süalp, Bedri Koraman, Etem Çalışkan, Samim Utkun, Ayhan Işık, Ayhan Erer, Fikret Akgün, Öztürk Serengil, Cemal Dündar…
Münif Fehim, Sururi Gümen ve Firuz Aşkın gibi ressamlığı ömür boyu sürdürenlerin yanı sıra, Ayhan Işık ve Öztürk Serengil gibi akademideki eğitimleri süresince Babıâli’de ressam olarak çalıştıktan sonra başka sanat alanlarına geçenler de olmuştur. Akademi hocaları, Babıâli’de çalışan öğrencilere iyi gözle bakmazdı. Çünkü illüstrasyonu resmin düşmanı gözüyle bakarlardı. Bu yüzden Akademide öğrencilerin yaptıkları resimlere ‘İllüstrasyon gibi olmuş,’ diyerek olumsuz bir eleştiri getirirlerdi.
Karamustafa, Babıâli ressamlığı yapan bir de “konuk sanatçılar” olarak gruba ayırmıştır. Bu sanatçılar farklı disiplinlerden ressam, yazar, şair ve mimarlarında arasında olduğu; Bedri Rahmi Eyüboğlu, Halikarnas Balıkçısı, Abidin Dino, Sabri Berkel, Nurullah Berk, Zeki Faik İzer, İvi Stangali, İbrahim Balaban, Hakkı Anlı ve Yalçın Emiroğlu’dur.
1920–1960 arasında çizerlik yapıp da çizgi roman, karikatür, kapak, reklam, sinema afişi yapmayan yok gibidir; gelen hiçbir teklifin reddedilmediği dönemlerdir. Bugün sanat–tasarım camiasında ismi olan, saygı ve itibar gören ressam ya da grafik tasarımcıların 1960 öncesinde hayli popüler çalışmaları olduğu, bugünden bakarak anlamaya çalışmanın mümkün olmayacağı karmaşık dönemler. 1920-1970 yılları arasında kitap ve dergilerin tasarım ve resimleme işleri Babıâli’nin gündelik görsel ihtiyaçlarına çözümler sunan bu deneyimli ressamların üretimindeydi.
1950’lilerin sonlarına gelindiğinde taşlar yerine oturmaya başlamış, alan uzmanlıkları oluşmuş, mesleğin erbapları çoktan devrin ünlü simaları arasına girmiştir. 1960’lardaysa Türkiye’nin dünya ile kurduğu ilişkilerle birlikte Babıâli de değişmiş, eğitim kadroları ve müfredatları gelişen okullarla ‘zanaattan tasarıma geçiş’ tamamlanmış. Babıâli ressamları, basın–yayın hayatımızın en başından 1970’lere kadar ağırlığını korumuş, 1990’lara gelinceye dek de etkisini sürdürmüştür.
Değerlendirme
Osmanlı’dan günümüze Türk sanat tarihinin araştırılmamış, yazılıp üzerinde durulmamış pek çok noktası var; Babıâli’nin ressam zanaatkârlarının öyküleri de bunlardan biri. Geç Osmanlı ve özellikle Erken Cumhuriyet döneminin görsel dünyasına ışık tutuyor ve derinlemesine araştırılmayı bekliyor.
Babıâli basınının ayrıntılı bir tarihi yazılamamıştır. Bununla birlikte Babıâli’nin görselliğini oluşturan sanatkârların renkli dünyaları da henüz yazılmamıştır. Oysa bu zanaatkârların çizgileri; yıllar boyunca beynimizi şekillendirmiş ve toplumu biçimlendiren dönüştürücülerden biri olmuştur.
Babıâli ressamları, dergiler ve gazeteler plazalara taşınıp basın–yayın dünyası Cağaloğlu’nu terk edene kadar önemini korudu. Baskı teknolojilerinin gelişip bilgisayarlı üretimin başlaması; illüstrasyon, grafik tasarım, karikatür, çizgi roman, tipografi gibi disiplinlerin ayrımının derinleşmesiyle yavaş yavaş azalıp Babıâli hatıralarında yaşamaya başladılar.
KAYNAKÇA
Durmaz Ömer, İstanbul’un 100 Grafik Tasarımcısı ve İllüstratörü, İstanbul: İBB, 2010
İşli Emin Nedret, Durmaz Ömer, “Ben Türkiye’nin İlk Kadın İllüstratörüydüm”
İşli Emin Nedret, Durmaz Ömer, “Babıâli’nin Ressamları: Zanaattan Sanata Geçişin Aktörleri”
https://www.youtube.com/watch?v=VSe2WnNQQu4 Çalışma Grupları: Sadık Karamustafa “Babıâli Ressamları ve Babıâli’nin Konuk Sanatçıları”
https://islamansiklopedisi.org.tr/babiali İpşirli Mehmet, İslam Ansiklopedisi, “Babıâli maddesi