Ahmet Onur Yedikardeş
Doğu Avrupa ülkelerinde komünist yönetimlerin kuruluşu, İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna doğru Sovyetler’in bu bölgeyi Kızıl Ordu vasıtası ile kurtarıcı kisvesi altında işgal etmesiyle eş zamanlı gelişmiştir. Doğu Avrupa ülkelerinin çoğu, bağımsızlıklarını yeni tarihlerde elde etmişlerdi. Çekoslavakya hariç, hemen hemen hiçbirinde demokratik yönetim işlememiş ve savaşa demokratik olmayan rejimlerle girmişlerdi. Demokratik gelenek olmayan bu ülkelerde ekonomi genellikle tarıma dayanmıştı ve bu ekonomik altyapı bu ülkelerde sağcı diktatörlüklerin oluşmasına yol açmıştı. Keza Romanya’da bu sağcı gelenekten nasibini alarak İkinci Dünya Savaşı’nda faşizme kayarak, Nazi Almanyası ile birlikte Mihver Devletler safında yer aldı. Nitekim Romanya’daki mevcut sağcı yapının Nazi Almanyası ile kurduğu yakın ilişkiler neticesinde ülkede güçlü ve etkili bir burjuva sınıfı doğdu. Batı Avrupa burjuvazisi ülkelerinde savaş sırasında devletin savaş güçlerine yardım etmişlerdir ancak Doğu Avrupa ülkelerinde faşizmin kanatları altından doğup büyüyen ve güçlenen burjuvazi Nazi taraftarıdır ve onlarla işbirliği yapıp ülkenin ekonomisini onların eline bıraktı. Bu ülkelerde savaş sırasında Nazilere karşı direniş gösterenler genellikle işçiler ve köylülerdir.
Romanya’nın, Paris Barış Konferansı sonucunda imzalanan Paris Barış Antlaşmasıyla yeni bir döneme gireceği uluslararası güçlerce öngörülmüştü. Nitekim o dönem Sovyet Dışişleri Komiser Yardımcılığı yapan ve 1949’da Dışişleri Komiseri olan Andrey Vişinski’nin ültimatomu ile komünist Petro Groza başkanlığında bir koalisyon hükümeti kuruldu. Romanya’da Kızıl Ordu’nun desteği ile 1947’de barış antlaşmasının imzalanmasının ardından koalisyon ortağı olan Köylü ve Liberal Partiler kapatıldı. Sosyal Demokrat Parti, Komünist Parti ile birleştirelerek muhalefet sindirildi ve Stalinist politik geleneğin bir uzantısı olarak, Sovyet desteği ile birlikte, yerli komünistlerin bir çoğu idam edildi. Bu faaliyetler neticesinde Romanya Halk Cumhuriyeti kurulmuş oluyordu.
26 Ocak 1918’de dünyaya gelen Nicolae Ceaușescu henüz 11 yaşında fabrikalarda işçi olarak çalışmak üzere Bükreş’e gitti. 1932’de RKP’ye ( Romanya Komünist Partisi) katıldı ve 1933’te grev kışkırtıcılığı suçlaması ile ilk defa tutuklandı. Polis kayıtlarında “tehlikeli komunist kışkırtıcısı” ve “aktif komünist ve anti-faşist propogandacı” şeklinde tanımlanan Ceaușescu, Romen kaynaklara göre 1945, batı kaynaklarına göre 1946’da Elena Petrescu ile evlendi. Mart 1965’de Ceauşescu Romanya İşçi Partisi Birinci Sekreteri oldu. Gerçekleştirdiği ilk hareketlerden biri de partinin adını Romanya Komünist Partisi (PCR) olarak değiştirmek oldu ve devletin adı olan “Halk Cumhuriyeti”ni de “Romanya Sosyalist Cumhuriyeti” olarak ilan etti. 1967’de, unvanlarına Devlet Konseyi Başkanlığı’nı da ekleyerek konumunu pekiştirdi. 1968-70 arasındaki temizlik hareketiyle Stalin yanlısı olarak bilinen yöneticileri görevden uzaklaştırdı. Başlangıçta, bağımsız dış politikası ve Sovyetler Birliği’ne kafa tutar davranışları ile, ülkesinde ve de Batı dünyası‘nda popüler bir kişilik oldu. 1960’da Varşova Paktı aktif üyeliğini sonlandırdı, böylece Romanya sadece kâğıt üstünde bir üye olarak göründü. Romanya’nın bu bağımsız tutumu diğer doğu bloku ülkelerinde soğukluk yarattı.
Futbol hakkındaki yazılarını antropolojik açıdan oluşturan Simon Kuper’e göre futbol asla sadece futbol değildir. Ceauşescu döneminde artan keyfilik ve yozlaşma ile birlikte Romanya’da futbol salt spor olarak değil bir siyasi propaganda ve politik mücadele olarak yaşanacaktı. Romanya Milli Futbol Takımının ve Romanya takımlarının oynadığı yurtdışı maçları ülkeyi bir humma gibi sarıp, bu müsabakalar da elde edinilen galibiyet veya mağlubiyetler diğer günlerde toplumun genel haletiruhiyesini etkileyen çok önemli bir olgu haline gelmişti. Her az gelişmiş ve diktatöryal toplumda olduğu gibi Romanya’da da devletin tepesindekiler bu durumu iyi biliyordu ve kullanıyordu. Sporun, özellikle futbolun propaganda imkanlarını iktidarını sağlamlaştırmak için kullanan Ceauşescu ve eşi, halkın gözünde ulaşılamaz bir noktadaydı.
Romanya’da şampiyonluk yıllardan beri iki takım arasında gidip gelir. Ceauşescu’nun ve ordunun desteklediği Steaua Bükreş ve içişleri bakanlığının ve bu bakanlığa bağlı devlet güvenlik idaresinin ( Securitate ) desteklediği Dinamo Bükreş. Bu iki takım, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Romanya’da yerleşen sistemin ve Ceauşescu döneminin keyfiliğinin, yozluğunun ürünlerdir. İki takım da 1948’de kurulur. Steaua Bükreş 24 kez lig şampiyonluğu, 21 kez Romanya Kupası şampiyonluğu ve Barcelona’ya karşı Şampiyon Kulüpler Kupasını kazanmıştır. Kazanılan bu Şampiyon Kulüpler Kupası, Doğu Avrupa takımları arasında ilktir. Steaua’ya göre daha başarısız olan Dinamo 18 kez lig şampiyonluğu ve 13 kez de Romanya Kupası şampiyonluğuna sahiptir.
İki takımın lig ve kupa şampiyonluğu için yaptıkları kurumsallaşmış mücadele, Ceauşescu döneminde paradoksal ölçülere vardı. Bu koşullara yol açan durumun sebebi kendi megalomanik duygularını futbola döken Ceauşescu ailesidir. Siyasi baskı, şantaj, para yedirme, şike Romanya sporu ve futbolunda bu dönemde alışılagelmiş bir durumdu. Ceauşescu döneminde spor bakanlığının yerini tutan Beden Eğitimi ve Spor Konseyi’nin sekiz yöneticisinin hepsi politikacı ve generaldi. Gerçekte sözlerinin ve kararlarının bir hükmü olmayan bu konsey sadece ülkenin diktatörünün “tavsiyelerini” aşağıya iletmekten ibaretti. RKP hiyerarşisinde Ceauşescu çiftinin hemen ardından gelen Emil Bobu’da Romanya’daki futbolun karanlık ellerindendi. Elene Ceauşescu ile birlikte hangi sporcuların yurtdışına gidebileceğine ve hangi antrenörün güvenilir sayılıp bir pasaport alabilmesi onlara bağlıydı.
Yozlaşmışlık ve yasaları kaale almayan sinizm açısından Ceauşescu’lara yaklaşabilen tek kişi, İçişleri Bakanı Tudor Postelnicu’ydu. Onun egemenlik sahası Dinamo Bükreş ve Bükreş emniyet müdürlüğünün takımı olan Victoria Bükreş’ti. Dinamo’nun ardında Postelnicu, Constantin Nuta ve General Gheniou gibi önde gelen isimler varken, Steaua’nın arkasında Ceauşescu ailesinin ve ordunun büyük bölümü vardı. İki kulubün arkasındaki bu güçler neticesin futbol üzerinden adeta bir egemenlik savaşı yürütülüyordu. Steaua cephesinde Ceauşescu’nun kardeşi İllie ve büyük oğlu Valentin, takımın primlerini belirliyor, taktiklere karışıyor, hakemlerle şike ayarlıyor ve rakip kulüpleri korkutuyorlardı. İktidarlarının hükmünü yürüterek Rumen futbolunda sonu gelmez yolsuzluk skandallarını örgütlüyorlardı. Ceauşescu ailesi adeta takımlarla kurşun asker ile oynar gibi oynuyorlardı.
Romanya’da Ceauşescu’ya karşı yapılan darbe ve devrim belki de bir futbol müsabakasından geçmiştir. 1988 Romanya Kupası finalinde Steaua Bükreş ve Dinamo Bükreş karşı karşıya gelmişti. İki takım birbirine denk bir mücadele ortaya koyuyor ve maçın sonlarına 1-1’lik eşitlikle gidiliyordu. 89. Dakikada, Steaua’lı Balint topu Dinamo ağlarına gönderdi fakat hakem golü ofsayt olduğu gerekçesiyle iptal etti. Steaua’lı oyuncular kararı protesto ederek hakemi tartakladılar ve şeref tribünündeki Valentin Ceauşescu’nun talimatıyla sahayı terk ettiler. Hakem beklemesi gereken süreden daha uzun süre bekledi ancak oyuncular sahaya dönmeyince maçı tatil etti. Böyle bir olay karşısında, dünyanın her yerinde uygulanan somut uygulama; sahayı terk eden takımın 3-0 mağlup sayılması yönündedir. Ne var ki ertesi gün gazetelerde Ulusal Beden Eğitimi ve Spor Konseyi’nin bir bildirisi yayımlandı. Maç 2-1 Steaua lehine tescillenmişti! Ceauşescu rejiminin yozluğunu en çıplak şekilde gözler önüne seren bu olayın ardından muhalifler Dinamo’nun etrafında kümelenmeye başladı. Devrimden sonra, Steaua haksız biçimde elde ettiği kupayı Dinamo’ya iade etme kararı alacaktı.
16 Aralık 1989’da Romanya’da başlayan ayaklanma kısa sürede büyüdü ve Ceauşescu’lara karşı bir devrim hüviyetini kazandı. 22 Aralık sabahı, General Vasile Milea’nın düzenlenen bir suikastle öldürüldüğü duyruldu. Milea’nın gerçekten öldürüldüğünü düşünen rütbesiz ve düşük rütbeli askerler, gruplar halinde isyancıların safına geçti. Ayaklananlar kısa bir süre içinde Parti merkezini kuşatarak, Ceauşescu ‘nun bir kaç metre yakınına kadar ilerlediler. Securitate, onu kurtarmak için parmağını bile kıpırdatmadı. Ceauşescu, Parti binasının tepesinden helikopterle Târgoviște‘ye kaçtı. Daha sonra yakalanarak, karısıyla birlikte, bu şehirde olağanüstü harp divanında yargılandı. Suçlu bulunan Ceauşescu çifti, 25 Aralık tarihinde kurşuna dizilerek infaz edildi. Bu olaydan sonra Romanya Komünist Partisi de dağıldı. Diğer eski Doğu Bloku ülkelerinin aksine, Romanya’da hiçbir siyasi oluşum, Komünist Parti mirasına sahip çıkmadı. Aralık Devrimi tüm toplumla birlikte sporu da zincirlerinden kurtardı. Rumen futbolunu ve toplumunu kirleten, yozlaştıran, şirazesinden çıkaran ve bu durumdan çıkar sağlayanların büyük bölümü bugün demir parmaklıkların arkasında. Ceauşescu diktatörlüğü Romanya’ya ve diktatörlüğün yıkıntıları üzerinde kurulan genç demokrasiye bir yığın dert, sorun, yara ve üzüntü bıraktı. Aralık Devrimi’nin ardından Rumen futbolunun gündeminde Ceauşescu dönemine karşı bir ahlaki arınma ve kulüpleri demilitarizasyonu var. Rumen toplumunun yıllardan beri süregelen bu etik yozlaşmayı nasıl engelleyeceği ve üstesinden geleceği ise meçhul.