Orta Asya bilindiği gibi birçok medeniyete ev sahipliği yapmış bir coğrafyadır. Kültür tabakalarının gelişmesi, belirli kültürlerin ön plana çıkması birçok tarihsel olaylara ve izlere sebep olmuştur. Araştırmamız olan damgaların kökenini ilk olarak bu coğrafya sınırları içerisinde aramak daha doğru olacaktır.
Türklerin ana yurdu sayılan Orta Asya’da birçok Türk boyları ve devletleri tarih sahnesinde boy göstermiştir. Bu çeşitlilik farklı izler yaratmış farklı biçimsel ögelerle tarihe kazınmıştır. Türklerin ana yurdu dediğimiz bu bölgenin en kutsal bölgeleri ilkel zamandan bu güne kadar başta yüksek dağlar olmuştur (Altay dağları) .Bu yerlerin yüksek oluşları belirli koşullar getirmiş belirli olaylara sahip olmuştur. Ergenekon destanından, Türeyiş’e kadar ve derine indiğimiz de kozmik olaylara kadar yüksek yerler hep tarih sahnesinde, efsanelerde görülmektedir. Bu yüksek tepelerin seçilmesi birçok nedenden ötürü; Tanrının kutsal dağlarda yaşadığına, Türklerin atalarının bu tepelerde yaşadığına, ulaşılamaz olan yerlerin insandaki korkusu, av zamanları vb. gibi inanışlar sıralanmaktadır. (Detaylı bilgi için bkz. Radloff, Sibirya’dan Seçmeler.)
Üslup ve Kompozisyon
Türklerin yaygın yaşadığı Anadolu coğrafyası birçok medeniyete ev sahipliği yapmış bir bölgedir. Bu bölgelerde birçok kültür tabakası görülmekle birlikte ağırlıklı kültür tabakaları ön plana çıkmaktadır. Özellikle Türk kültür ögelerini taşıyan birçok etkiler ve eklentiler bu coğrafyada hâkim olan üslubun yaratılmasına katkı sağlamıştır.
Üslup bakımından Anadolu kaya resimleri genel hatları ile Orta Asya ve Sibirya gibi bölgelerdeki resimlerle benzerlik göstermektedir. Orta Asya ve Sibirya coğrafyalarının belirli dönemlerde yaşam koşulları elverişsiz olduğu ve çeşitli baskılar neticesinde yapılan göçler sonucunda Anadolu coğrafyası bir durak noktası haline gelmiştir. Kaya resimlerinin temellerini bu bölgede aramamız tutarlı bir yaklaşım olacaktır.
Tarih öncesinde yazının olmadığı dönemlerde insanların iletişim aracı olan kaya resimlerini Türkler de kullanmışlar ve bu alanda da kendilerine farklı bir kompozisyon, yeni bir dünya yaratmışlardır. Eski çağlardan Anadolu’ya gelen bu kavimlerin belirtileri Anadolu’daki Kars, Erzurum, Hakkari, Ordu, Eskişehir, Van gibi alanlarda karşımıza çıkar. Bu bölgelerde görülen kaya resimleri büyük çoğunlukla orta Asya’dakilerle benzer çıkmaları ekol olarak benzerlikler göstermektedir. Sinkretizmin doğasını başlatan bu ekol Anadolu coğrafyasını etkilemiş ve yeni sentez ortaya çıkmıştır. (Kuban, 2014. s.245-56)
Kompozisyon açısından incelendiğinde başlarda orta Asya’daki izler soyut üsluba daha yakındır. Daha tam gelişmeyen çevresel algılar zaman ilerledikçe gelişim göstermiştir. Dağ keçisi figürünün Saymalı taştaki haliyle Anadolu coğrafyasındaki biçimi farklılık arz etmekle beraber taşıdığı anlam pek değişmemiştir. Bizim konumuz olan Kütahya Aizanoi Zeus tapınağındaki damgalar da tam da bu üsluba uymaktadır. Dağ keçisi, kaplumbağa, süvari, kurt vb. gibi Türk kültürünün temel mitoloji ve kahramanlıklarını yansıtan bu ögeler (Roux, 2012. s.25-151) bu alanda da görülmektedir.
Buradaki fark Tapınak cephesini bir tablo gibi kullanmaları olmuştur. Belli bir kompozisyon düzeni içinde devam eden izler kuzey cephede yoğunlaşır. Bu cephedeki izlerin gerek fazla oluşları ve gerek hareketli sahne oluşları bir panorama tarzında işlenmiştir. Kuzey dış cephenin öncelikle neden bu kadar yoğun damgalara maruz kaldığı düşündürücüdür. Tapınak cephesini en iyi yansıtan bir cephe anlayışıyla incelemek pek tutarlı yaklaşım sayılmamaktadır. Çünkü tapınak dikdörtgen bir planda olup güney cephe de kuzey cephesinin simetrik halidir. Böyle olunca akla gelen ilk şey işaretler yapılırken tapınağın güney cephesinin ayakta olmama ihtimalidir. Günümüzde de güney cephenin olmayışı bu savı destekler niteliktedir. Fakat tapınağın panorama gibi bir görünüm sergilemesi güney cephenin olabileceği ve bir bütünlük arz ettiği fikrini göstermektedir. Günümüzde güney cepheye ait parçaların çok azı görülmektedir.
Öncelikle ilk aşama olarak yaygın olan kompozisyon şekli bir mücadele sahnesidir. Bu sahneler kuzey dış cephede oldukça yoğundur ve bir bütünlük arz eder. Minyatür tarzının belki de ilk temalarını yansıtan bu izler oldukça önemlidir. Bu hususta sorulacak ilk soru neden mücadele sahneleri dış cephelere yapılmıştır sorusu olmalıdır. Bu sorunun bence en büyük nedeni tapınak bir savunma sistemi düşüncesiyle kullanılmış olabilir. Nedeni de dış cephenin savaş sahnelerini yansıtması içe bakıldığında da bir eğlence sahnelerinin tasvir edildiği görülmektedir (Türk kültünün yaşama biçimi içe dönüklük arz eder). Buradaki önemli nokta oluşan bir mücadelenin tasvir edilişi ve kazanılıp tapınağın içine eğlence olarak geri dönmesi denilebilir. Bu düşünceyle bakıldığında bir hiyerarşik düzen söz konusu olmaktadır. Rütbe olarak düşünülmesi yerine oluşan olayları bir bütün olarak işlenmesidir. İkinci sorulacak soruda peki bu tasvirler, şemalar, izler neden tapınağın etrafına çizilmiştir sorusu olmalıdır. Öncelikle Türk kültüründe insanların kendilerini ifade biçimi ve şans olarak bakıldığında mantıklı bir sonuç çıkmaktadır. Kütahya’daki Türk boyu da muhtemelen bir mücadeleyi kazanmışlar ve bunun uğurlu olacağı düşüncesiyle tapınağa işlemiş olmalıdırlar. Bir de gelen kültürün bu alt yapıyı taşıdığı ihtimali de bu resimlerin yapılabileceği ihtimalini desteklemektedir. Birinci tabirden de şu sonuç çıkarılabilir Roma döneminde tapınak, Bizans döneminde kilise olarak kullanılan bölgede muhtemelen izler bu iki dönemden sonra yapılmış olabilir. Kesin bir dönem söylemek oldukça güçtür. Genellikle topluluklar, işaretli taşların dini mabetlerinde kullanılmasına hoşgörü göstermezler.
Kuzey dış cephedeki izler genellik ellerindeki stilize edilmiş bayraklarla mücadele sahneleri arasında yer almaktadır. Bu sembolün muhtemelen buraya gelen bir boy ’un alt yapısından kaynaklandığı düşünülmektedir. Eğlence sahnelerini inceleyecek olursak da buradaki figürler kopuzlu bir coşku havasındadır ve bu kopuzlu topluluk buraya gelenlerin soylu bir sınıf olabileceğini göstermektedir. Çünkü hiçbir yerde bu kadar çok bir arada Kam(Âşık) görülmemiştir.
Özetle konumuz dâhilindeki Aizanoi’deki izlerle buradaki izler arasında bir bağlantı bulunmaktadır. Gerek üslup gerekse teknik olarak birçok benzerlikler görülmektedir. Bu benzerlik Süvari tasviri, Dağ keçisi, OQ Damgaları, Ok-Yay, Yazı kuşağı vb. gibi figürler bölgede yaygın olarak görülmektedir. Özellikle Dağ keçisi Anadolu coğrafyasında çok işlenmiş olup ayrı bir önemi vardır. Bir başka benzeşme ise okçu asker figürleri olarak dikkat çekmektedir. Anadolu’ya gelen Türk boylarında görülen bu tema kullanılan silahın ve mücadelenin sembolü olmuştur. Bu tema bize Türk kültürünün karakteristik özelliğini göstermesinin yanında maddi kültür ögelerini de göstermektedir. At kültünün yine benzeşmesi bir bağlantı kurmuş olup konumuzdaki izlerle yakından bir köken olarak düşünülmüştür. Ayrıca yazı kuşağının oluşu da bir benzeşme örneklerindendir. Henüz çevirisi yapılmamış olan yazı kuşağının benzerlik içinde olması Anadolu coğrafyasında bir bütünlük olduğunu ortaya koymaktadır. Zamanla bu tarz işaretlerin ve figürlerin araştırılması bu konularda ve Anadolu kültürel altlığın nasıl oluştuğu sorularına ışık tutacaktır.
Yararlanılan Kaynaklar
- Kuban, Doğan, Batıya Göçün Sanatsal Evreleri, İstanbul, 2014.
- Roux, Jean Paul, Eski Türk Mitolojisi, Ankara, 2012.
- Eliade, Mircea, Şamanizm, Ankara, 2014.
Ed. Emre Demir