Üsküdar’a yolunuzun düştüğünde gideceğiniz Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Beş Şehir kitabında bahsettiği ve hayranlık beslediği külliye için şu sözleri demiştir: “Emetullah Sultan’ın türbesinde insan devir denen şeyi çok iyi anlıyor. Ne 15. ne de 16. asırlarda böyle bir türbe yapılamazdı. Bu hissîlik, ölüme sindirilen bu kadınlık ancak geleneklerin çözülmeye başladığı bir zamanda olabilirdi. Emetullah Sultan, mimarînin ve zevkin bir fantezisi ile bugün mezardan ziyade, etrafındaki yumuşak çimeni ve mevsim çiçekleri ile bir gelin yatağında, eşsiz bir zifaf odasında yatıyor.”
Külliye’nin diğer bir ismi de Valide Sultan Rabia Gülnuş Emetullah Külliyesi’dir. Külliyenin ismini aldığı Valide Sultan’ın hikayesi Girit’in fethinden sonra saraya on cariye alınması ile başlamaktadır. Alınan cariyelerden dördüncü kişiye Rabia ismini vermişlerdir. Dini eğitime tabi tutulduktan sonra anlamı Allah’ın kulu manasına gelmekte olan Emetullah ismi konulmuştur. Gülnuş ismi ise yüzünün güzelliğinden dolayı verilmiştir. Sultan IV. Mehmet’i kendine aşık eden ve ondan iki oğlu olan Valide Sultan adına bu külliye de bulunan türbeyi onun adına oğlu III. Ahmet yaptırmıştır.
Cami, sübyan mektebi, imaret, türbe, hazîre, sebil, çeşmeler, abdest muslukları, helâlar, su haznesi, gusülhâne, meşruta, dükkânlar ve hünkâr kasrından meydana gelmektedir. İlk cami yapılmıştır. Caminin inşası tamamlanıp ibadete açılmasından sonra bile diğer yapıların inşası devam etmiştir. Yapıların yerleştirilmesi cami ortada olacak şekilde caminin dış avlu duvar çevresine yapılmıştır. İmaret bu yapı gruplarının dışında kalır ve deniz kenarında yer almaktadır. Külliye de günümüze ulaşmamış kısımlarda mevcuttur. Gusülhanenin arkasında yer aldığı bilinen meşruta bu kısımlar içerisindedir.
Külliyenin en önemli yapısı olan cami merkezî kubbeli ibadet mekanı ve revaklı avludan oluşmakta olup zeminden yükseltilmiştir. Yapıya ise yelpaze gibi açılmış olan merdivenlerden ulaşılmaktadır. Harim kareye yakın bir şekle sahiptir. İri fil ayakların taşıdığı kemerlere oturtulan kubbenin köşelerinde tromplar yer almaktadır. Üç bölümden oluşan sahınlarda ikincil girişlerin bulunduğu orta kısımlar çapraz tonozlarla, yan kısımlar kubbelerle örtülmüş, harimin üç tarafı sütunların taşıdığı mahfillerle çevrilmiştir. Minber klasik üsluptadır. Mermer mihrap anıtsal bir örnek olsa da önceki örneklerin aksine âhenginden uzaktır. Etrafındaki çinilerin teknik özelliklerinden dolayı Kütahya’da üretildiği tahmin edilmektedir , bazı araştırmacılar çinilerin Tekfur Sarayı’nda üretildiğini söylemektedir. Ancak atölyenin caminin yapım aşamasındaki tarihlerde henüz faaliyete geçmediği bilinmektedir. Kubbe eteğinde dolanmakta olan mukarnaslı friz dikkati çeken bir başka süsleme unsurudur. Ancak harimde en dikkat çekmekte olan bezeme unsurları mihrabın sol tarafında yer almakta olan bir kapı ile hünkâr kasrına iliştirilmiş, konsollar üzerine oturan balkon biçiminde tasarlanmış hünkâr mahfilinde görülmektedir. Buradaki mihrabın mermer süslemeleriyle mahfilin camiye açılan bronz şebekelerinde itinalı bir işçilik görülmektedir. Mihrabın solunda bulunan duvarda asılı Kâbe örtüsünden büyük bir parça yakın tarihte çalınmıştır. Beş bölümlü son cemaat mahallinin ortasındaki cümle kapısı sadece mukarnas frizleriyle bezelidir. Kapı üzerinde yer alan, başlangıç ve bitiş tarihlerini veren ta‘lik hatlı manzum inşa yazısı Osmanzade Ahmed Tâib Efendi tarafından yazılmış olup Fındıkzâde İbrâhim Efendi’nin hattıdır. Yalın bir tasarıma sahip son cemaat mahallindeki en ilgi çekici unsur iri taş konsollar üzerine oturtulmuş müdebbiredir. Son cemaat mahallinin uçlarında bulunan klasik tarzda olan minareler ikişer şerefeli olarak tasarlanmıştır.
Caminin dış dizaynı ise , piramidal görünümlü olup klasik dönem örneklerinden farklı biçimde kademeler halinde yükselen dikey bir gelişim göstermektedir. Öte yandan kasnak kısmına açılan pencereler kubbeyi basık göstermektedir. Yapının dışında dikkat çeken en önemli ayrıntılar ise türünün ilk örneklerinden sayılan kuş evleridir. Kare planlı avlu klasik örneklerin aksine harim kısmından daha büyük tasarlanmıştır. Küçük kubbelerle örtülü revaklarla kuşatılan avlunun merkezinde yer almakta olan şadırvan sekizgen planlıdır. Şadırvanın köşeleri sütunlarla, yüzleri ise özenli bir işçilik göstermekte olan taş süslemelerle değerlendirilmiştir. Şadırvanda pencereleri örten ajurlu bronz şebekeler yer almaktadır. Bezemeleri üst kısmında dolanan, manzum metni Osmanzâde Ahmed Tâib Efendi’ye aittir. Bu yazıdan şadırvanın 1711’ de tamamlandığı anlaşılmaktadır. Avlu kapılarının üzerinde bulunan panolarda Bursalı Hezarfen Mehmed Efendi’nin celî sülüsle yazmış olduğu ayetler bulunmaktadır. Mihrap duvarının solunda yer alan hünkâr kasrının iç mekânındaki kalem işi süslemelerine dayanılarak 19. yüzyılda yenilendiği söylenebilir. Ahşaptan yapılan kasır sofalı tasarımı ile tipik bir sivil mimarlık örneğidir. Oldukça harap durumda iken 1976’da kapsamlı bir onarımdan geçirilmiştir.
KAYNAKÇA
Müşfika Akbulut, Üsküdar Yeni Camii ve Külliyesi (yüksek lisans tezi, 2003), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Gülçin Erol Canca, “Gülnuş Emetullah Valide Sultan / Yeni Valide Külliyesinin Lale Devri Mimarisi İçindeki Yeri”,
Üsküdar Sempozyumu I: 23-25 Mayıs 2003: Bildiriler (ed. Zekeriya Kurşun v.dğr.), İstanbul 2004, II, 90-104.