Skip to main content

“Bir gün sana dünyada katlanılacak tek şeyin sevgi olduğunu öğreteceğim.”

“Gözler konuşmaya başladığı an, her şey susar.”

“Neden ben de sizin gibi olamıyorum? Bir ben miyim düşünen? Bir ben miyim yalnız?”

Yoksa her şey ben olmadığım zaman, benim olmadığım yerlerde mi oluyordu?

Gibi birçok dilimize pelesenk olan söylemleriyle Yusuf ATILGAN aslında kimdir?

Yusuf Atılgan

Yusuf Atılgan, 25 Ağustos 1921’de Manisa’nın Göktaşlı mahallesinde dünyaya geldi.

Hacırahmanlı Köyü Atılgan’ın eğitim hayatına ilk adım attığı yerdir aynı zamanda. İlk üç yılı burada okuyup son iki sınıfla ortaokulu Manisa’da okumuş ve liseyi Balıkesir paralı yatılı okulunda bitirmiştir. Atılgan, 1939 yılında lisenin edebiyat bölümünden mezun olur.

Balıkesir Lisesi

Manisa, Atılgan’ın eğitim hayatına başladığı noktadır ve buradan sonra yolu lise eğitimi için Balıkesir paralı yatılı okuluna uzanmıştır. Atılgan, 1939 yılında lisenin edebiyat bölümünden mezun olur.

Ailesi yoğun bir şekilde eğitim hayatına Tıp fakültesiyle devam etmesini arzulasa dahi o Edebiyat fakültesini tercih etmiştir.

Babası ilk sene maddi destekte bulunmasına rağmen bir mektup ile Atılgan’a bundan sonraki eğitim hayatı boyunca destek olamayacağını belirtmiştir.

Bunun üzerine Atılgan Askeriyeye başvurmuş ve kabul edilmiştir. Bu olay sonrasında  eğitim hayatına askeri üniforma ile devam etmiştir.

1949’da annesinin isteğiyle Sabahat Hanım’la evlenir fakat bu evlilik uzun sürmez ve ayrılık ile sonuçlanır. Atılgan, boşandıktan sonra kendini edebiyata daha çok verir.

Tercüman gazetesinin düzenlemiş olduğu bir öykü yarışmasına kardeşinin yoğun ısrarı üzerine iki öyküsü ile katılmıştır.

Atılgan ve kardeşleri

 “Kümesin Ötesi” isimli öyküsünü Ziya Atılgan, “Evdeki” isimli öyküsünü ise Nevzat Çorum ismiyle yarışmaya gönderir ve iki eseri de 800 eser arasından sıyrılarak dereceye girer. “Kümesin Ötesi” öyküsü yedinciliğe layık görülürken “Evdeki” isimli öyküsü yarışmada birincilik kazanır.

Bütün bu olanlara rağmen Atılgan ödülünü almaya gitmez, kazandığını bilmek Atılgan için yeterli olur.

Bütün bu olanlara rağmen Atılgan ödülünü almaya gitmez, kazandığını bilmek Atılgan için yeterli olur.

“Birinciliği kazanan Nevzat Çorum’un resmi hâlâ gazetemize gelmediği için kendisini memleket efkârına henüz tanıtabilmiş değiliz. Gönderdiği hikâyeye adresini de koymadığı için şimdilik meçhul bir kahraman olarak kıymet kazanmış bulunmaktadır. Bu değerli arkadaşın, bir an evvel kendisini tanıtmasını rica etmekteyiz.” (Gazete ilanı)

1958 yılında Yunus Nadi Roman Ödülü’ne “Aylak Adam” romanıyla başvurur ve Aylak Adam’ yarışmanın ikincisi ilan edilir.

Atılgan bu roman vesilesi ile ikinci eşi olan Serpil Gencenin dikkatini çekmiştir. Ankara Devlet Konservatuarı öğrencisi ve henüz 17 yaşında olan Serpil Gence roman karakterini kendisine oldukça yakın bulur ve bu karakterin yaratıcısıyla tanışma arzusu ile Atılgan’a bir mektup yazar.

“Dedim ki ben bu adamı bulacağım. Körse de topalsa da fark etmez. Ondan sonra da ne olur ne biter bilemem. Aylak Adam’da da içten içe hissedersiniz; ‘hem çok hoş biri, hem tekin değil bu adam’ dersiniz. Korkutucu bir yanı vardır. Belki yaklaşabilirsiniz, belki ele geçirebilirsiniz ama sonuna kadar da problem olacak biri olabilir. Çok rasyonel şeyler değil tabii. Sadece sezgiler. Ama aradım.”

 Aldığı mektuplarla pek ilgilenmeyen Atılgan bu mektuba yanıt vermesi gerektiğini düşünür ve bu düşünce yaklaşık bir senelik mektup arkadaşlıklarının başlangıcı olur.

1973’de ikinci romanı “Anayurt Oteli”nin yayımlanmasından sonra Serpil Atılgan ile 14 sene süren görüşmeleri, evlilikle neticelendi ve bu evliliklerinden bir çocukları dünyaya geldi.

“Anayurt Oteli” Ömer Kavur tarafından sinemaya aktarılır. Türk Sineması’nda önemli bir yer edinmiş olan bu film, Antalya Altın Portakal, Uluslararası Sinema Eleştirmenleri Federasyonu, Venedik, Valencia ve Nantes, Üç Kıta Film Şenliği ödüllerini alır.

“Canistan” isimli eseri üzerinde çalışmakta olan Atılgan geçirdiği türlü sağlık sorunları sebebiyle  9 Ekim 1989 gününde hayata gözlerini yummuştur.

Bize ise yalnızca “Birden kaldırımdan taşan kalabalıkta onun da olabileceği aklıma geldi. İçimdeki sıkıntı eridi…” diye başlayıp. “Sustu. Konuşmak gereksizdi. Bundan sonra kimseye ondan söz etmeyecekti. Biliyordu; anlamazlardı.” satırlarıyla son bulan ölümsüz eserini okumak görevi düşmüştür.

Yanıt Bırakın