Modern mi, Çağdaş Sanat mı?
Herhangi bir konuyu ele alıp, değerlendirirken doğru terimleri ve tanımları kullanmak oldukça önemlidir. Hatalı kullanılan terimler konunun genel bütünlüğüne zarar vermekle birlikte doğru bir iletişimi de bozmaktadır. Bu hatalardan birisi de günümüzde sanat eserlerinin değerlendirilmesi açısından yapılmaktadır. Modern ve Çağdaş. Bu iki terim sık sık hatalı olarak birbirlerinin yerine kullanılmaktadır. Oysaki aralarında önemli bir fark vardır; zaman. Modern sanat ile çağdaş sanat arasında zaman farkıyla birlikte kullanılan malzeme ve üslup olarak da ciddi bir fark bulunmaktadır. Kullanılan bu iki terim, “Rönesans” ve “Barok” gibi sanat eserinin içinde üretildiği dönemi tanımlamaktadır.
Sanat tarihçi ve eleştirmenlere göre Modern sanat, 1860’larda başlayan ve izlerini 1960’lara kadar devam ettirmiştir. Çağdaş sanat ise 60’larda başlamış ve hale varlığını korumaktadır. Tabi günümüz sanatını tanımlamak, geçmiş döneme ait bir akımı tanımlamaktan daha zordur. Bununla birlikte günümüzdeki sanatı tanımla daha da zordur. Çağdaş kavramı, günümüzde üretilen bir esere mi denk geliyor yoksa bir kavrama gönderme mi yaptığını yanıtlamak zor.
Birçok otoriteye göre Édouard Manet, 1863 yılında yaptığı “Kırda Öğle Yemeği” isimli eseriyle ilk “modern” ressam olarak kabul edilmektedir. Eserin konusu ve bu konuyu tuvale aktarırken kullandığı teknik o döneme kadarkilerden farklı olmasından dolayı bu ünvanı haketmiştir. Bu eserle birlikte sanat dünyasında hızlı bir değişim başlamıştır. Asıl değişim ise üretimden çok sanata dair düşünme biçiminde ki değişimle gerçekleşmiştir. 60’lı, 70’li yıllarda yaşanan bu devrimle birlikte sanatçılar artık eserin biçim ve güzelliğinden çok eseri oluşturan kavrama/alt metne odaklanmaktadır. Bu devrimle birlikte artık sanatın üretimin kullanılacak malzemin önemi ortadan kalkarak merkezine konuyu almıştır.
Düzenleyeceğimiz bu etkinlikte bu iki kavramın birbirlerinden daha iyi ayrılabilmesi ve anlaşılabilmesi için gerekli görsel malzemeyle birlikte yazılmış akademik metinlerden örnekler paylaşılacaktır.
Türkiye’de Sanat Galerilerinin Tarihi
İnsanın ürettiği tüm estetik değer taşıyan unsurlar Antik Roma ile birlikte alınır, satılır hale gelmiştir. Özellikle Antik Yunan ve Mısır dönemlerine ait eserlerin Roma’ya taşınmasıyla birlikte bu durum hızla artış göstermiştir.
İlerleyen dönemlerde maddi ve manevi gücü elinde bulunduran kilise ve kraliyet ailelerinin yaptığı sanat alımları sayesinde 12 ve 13. yüzyıllarda Belçika, Lüksenburg ve Hollanda’da sanat ticareti kurulmaya başlanır. Devam eden yıllarda kilisenin sant ticaretine etkisi artar ve 17. yüzyılda farklı bir boyut kazanır. Protestanlığı ortaya çıkmas ile birlikte gösterişten uzak, sade ve mütevazı bir havaya bürünen kiliseler ellerindeki sanat eserlerini ticaretle uğraşan kişilere satmaya başlarlar. Bu eserleri satın alan kişilerin eserleri kendi dükkanlarında sergilemeleriyle ilk resim sergilerinin temelleri atılır. Bu sayede sanat alımı ve izlenmesi kilise ve kraliyetten çıkıp halka da ulaşmaya başlar.
Tüm Avrupa’ya yayılan bu durum 19.yüzyılda Fransa doğrudan sanat ticareti yapan mekanların açılmasıyla doruğa ulaşır. Ve zamanla bu dükkanlar süreli sergiler yapılacak alanlara doğru evrilecektir. Sanat galerilerinin kurulmasıyla birlikte eserlerin alıcı, izleyici ve koleksiyonerle buluşması sağlanır. Aynı zamanda bu durum sanat piyasasının gelişmesinde önemli bir rol oynar. Avrupa’da çok uzun yıllar faliyet gösteren bu alan Türkiye’ye ise oldukça geç ulaşmıştır.
Sanat alımını yurtdışında ya da doğrudan sanatçıdan yapan koleksiyoner Türkiye’de ilk defa bir galeri ile tanışması 1939 yılını bulur. Bu dönemde bir grup sanatçının birlikte açtığı Taksim Daimi Resim ve Heykel Galerisi Türkiye’nin ilk galerisi ünvanını taşımaktadır. Fakat Taksim Meydanı’nın yeniden düzenlenmesiyle birlikte bu galerinin bulunduğu bina yıkılır. Kısa bir süre sonra sanatçı İsmail Hakkı Oygar kendi atölyesini bir galeriye dönüştürür. 1945 yılında kurulan Galeri Oygar birçok önemli isme ev sahipliği yapmakla birlikte dönemin önemli sanat grubu olan “D Grubu”nun da 12. Sergisine ev sahipliği yapmıştır. Sadece bir sene açık kalan galeri, sekiz sergi sonra kapanmıştır.
Galeri Oygar’ın kapanmasından sonra Türkiye’deki galeri tarihi içerisinde çok önemli bir yere sahip olan Galeri Maya 1950 yılında kurulmuştur. İlk kez satılan eserden belli bir komisyon aldındığı, sergilerin gazete ve dergilerde profesyonel olarak tanıtıldığı bu galeride şu an için bilinen birçok önemli sanatçının ilk kişisel sergileri açılmıştır. 1955 yılına kadar varlığını sürdüren bu kurum daha sonra satışların azlığından dolayı kapanmıştır. Ticari birer işletme olan sanat galerileri, sanat ve ticaret arasındaki çatışmadan doğan yoğun baskıyı bu şekilde hissetmeye başlamışlardır. Fakat ne yazık ki varlıklarına devam edebilmek için bir kar elde etmek zorunda olan bu kurumlar her dönemde bu zorluklarla karşılaşmaktadır.
Türkiye’de bir sanat piyasasından bahsetmek için 1970’li yıllara kadar beklemek gerekir. Bu dönemde arka arkaya açılan ve arkalarında dönemin güçlü ailelerinin olduğu sanat galerileri sayesinde sanat piyasası günümüze kadar büyüyerek ulaşmıştır.
Bu değerli yazı için Özhan KAKIŞ’a teşekkür ederiz.