Skip to main content

Yoksulluk, Avrupa Birliği’ne göre şu şekilde tanımlanır; İnsanlar, eğer gelir ve kaynaklarındaki yetersizliklerden dolayı içinde bulundukları toplumca kabul edilebilir olarak değerlendirilen bir yaşam standardı seviyesini tutturamıyorlarsa yoksulluk içerisindedirler. Böyle bir durumda, yoksul kesim bir dizi sorunu birlikte yaşamaya mahkûmdur. İşsizlik, düşük gelir, kötü yerleşim koşulları, sağlık hizmetlerinden yeterli düzeyde yararlanamama ve kültür, spor, dinlenme ve eğitim olanaklarına yaşam boyu ulaşmada engeller. İktisadi, toplumsal ve kültürel hayatta diğer insanların doğal hayat akışı içerisinde yapa geldikleri etkinliklere hakkıyla katılamazlar ve temel haklarına ulaşımda zorluklar yaşayabilirler. İşte tüm bunlar, beraberinde açlık, hastalık, ölüm gibi felaketler doğurur. Birçok temel haklarını bile kullanamayan bu insanlar, bizler ne kadar kafamızı başka yöne çevirsek de varlar. Görmek istemediklerimiz ise bir tokat gibi vurur yüzümüze, sanat sayesinde.

Avrupa Sanatı tarihine bakıldığında, yoksulluğun bir günah sonucu bireye verilen ceza olarak görülmesi söz konusudur. Günümüzde de hâlâ böyle değil midir? Birey, ekonomik bir sıkıntı içindeyken veya bir hastalıkla boğuşurken “ben ne günah işledim de bunu yaşıyorum?” gibi bir duygu durumuna girer ve sosyal adaletsizlik kavramını göz ardı ederek, kendisini suçlar. Sanat, işte tam bu noktada “ben buradayım” der. Sanatçı yaşadığı dönemin sorunlarını kendi üslubuyla tuvallere aktararak, toplumda bir farkındalık yaratır. Bunun en güzel örneklerinden biri ise Hollandalı ressam Adriaen Pietersz Van De Venne tarafından 17. yüzyılda yapılan, “Yoksulluğun Yükünü Taşıması Gereken Bacaklar Sefildir” adlı eserdir.

Resimde, yaşlı babasını ve çocuğunu sırtında taşıyan bir adamı eski püskü, yırtılmış kıyafetleriyle görüyoruz. Burada anlatılmak istenen, yoksulluk içinde doğan bir bireyin, yoksulluk içinde ölme olasılığının çok daha yüksek olduğu anlayışıdır. Surat ifadesine baktığımızda oldukça yorgun, mutsuz olduğunu fark ettiğimiz bu adamın ayaklarının altındaki parşömen ise “yoksulluğun kendi sefil kemiklerini, yoksulluğun yine kendisinin taşıması gerektiğini” ilan etmektedir.

Fotoğraf  1 Kaynak: https://www.pubhist.com/w10487

“Bir gün zenginlerin de mutsuzluğunu boyayacağım ve emin olun korkunç olacak” diyen İspanyol kökenli Fransız ressam Fernand Pelez, resimlerinde sefaleti, çaresizliği iliklerimize kadar hissettirir. Beş çocuğu ile sokaklarda yaşayan bir kadının tasvirini yaptığı 1883 tarihli “Evsizler” adlı esere baktığımızda, aklınızdan “bu çocuklar neyin cezasını çekebilir ki?” diye geçirip, günah ve yoksulluk arasındaki ilişkinin ne denli saçma olduğunu görebilirsiniz.

Fotoğraf  2 Kaynak: https://www.gallery19c.com/artworks/categories/6/9385/

Sosyal konuları ele aldığı realist eserleriyle ön plana çıkan Rus ressam Abram Arhipov, sosyal sorunları oldukça keskin bir tavırla tuvale aktarmıştır. 1899 yılında yaptığı “Çamaşırcı Kadınlar” adlı eserde, kadınların çalışma koşullarının zorluğunu net bir şekilde göstermiştir. Koyu renkleri kullanarak kasvetli bir mekan algısı oluşturmasının yanı sıra işçi kadınların yüzlerindeki yorgunluk da seyirciyi oldukça huzursuz etmektedir.

Fotoğraf  3 Kaynak: https://www.mukavemet.org/yoksullugun-resimlerdeki-tasviri/

Fransız akademik ressam Léon Bazille Perrault dilenci bir kız çocuğu ve kardeşini tasvir ettiği eserde, küçük kızın bakışlarına odaklanmış, ön plana çıkarmış. Kardeşine, küçücük yaşında annelik yapar gibi değil mi? Siz sokaktan geçen biri, o da çaresizce para veya yemek vermenizi bekliyor gibi.

Fotoğraf  4 Kaynak: https://www.pinterest.jp/pin/233061349451508606/

Sonuç olarak görsel sanatlar, tarihi belge niteliği taşırlar. Sanatçı, en iyi gözlemcidir. Gözlemlediği tüm bu sosyal, toplumsal sorunları kamuoyunun dikkatine sunar. Tarih boyunca yönetici kadro için devrimci politikacı ne kadar tehlikeli ise bu sanatçılar da o kadar tehlikelidir. Örneğin Fransız ressam Gustave Courbet, düşünceleri ve eserleri sebebiyle hapse atılan 19. yüzyıl sanatçılarından biridir. Oysa tüm bu sanatçılar, fakirliğin evrensel boyutlarını insanlığa göstererek, halkın gözlerini açmayı amaç edinmişlerdir. Umarım baktıkça rahatsız olursunuz.

KAYNAKLAR

Philippa Howden-Chapman and Johan Mackenbach, Poverty and painting: representations in 19th century Europe, BMJ 2002; 325: 1502 ; https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC139055/

Poverty; https://www.coe.int/en/web/compass/poverty#:~:text=In%20Europe%2C%20poverty%20is%20generally,society%20in%20which%20they%20live

Ressam Abram Efimovich Arkhipov Yaratıcı Yolu; https://tr.carolchanning.net/novosti-i-obschestvo/80048-hudozhnik-abram-efimovich-arhipov-tvorcheskiy-put.html

https://www.pubhist.com/w10487https://www.mukavemet.org/yoksullugun-resimlerdeki-tasviri/

https://www.gallery19c.com/artworks/categories/6/9385

https://www.pinterest.jp/pin/233061349451508606/

Yanıt Bırakın