Skip to main content

Kelük Bin Abdullah’ın Kökeni Ve Etkileşimleri

şekil 1; Nizamiye Medresesi (Karpuz 2009)

Kelük Bin Abdullah ile ilgili bilgilerde, ne zaman, nerede yaşadığı hakkında kesin bir bilgi yoktur. Genellikle inşa ettiği yapılardaki bezeme düzeni ve mimari öğeleriyle araştırılmış. Mimar doğu kökenli olarak yorumlanmaktadır. Zeki Sönmez’e göre Kelük Bin Abdullah’ın ailesi aslen Türk’tür. Bakıldığında Kelük isminin Türkçe karşılığı ‘’cesur’’ olarak anlaşılmaktadır. Zeki Sönmez ,  mimarın ailesi Anadolu’ya geldikten sonra Müslüman olan Kelük 1250 yıllarından sonra Müslüman imzasını atmaya başladığını aktarmaktadır. Önceden veya sonradan Müslüman olduğuna dair bir bilgi olmamakla birlikte O.C Tuncer’e göre mimar ,nakkaş ve ressamdır. Kelük’ün bildiğimiz ilk eseri 1237 yılındaki Nizamiye Medresesi’dir. Mimarın isminin belli olduğu yapı 1250 yılı öncesinde olduğuna göre muhtemelen bu kişinin ailesi hem Türk hem de Müslüman olarak varlığını sürdürmektedir. Orhan Cezmi Tuncer’e göre Kelük, Moğol istilası ile Anadolu’ya gelmiş ve yol istikametindeki Nahçıvan Mümine Hatun Kümbeti’ni görmüştür. Buradan bir etkileşimi vardır. Ayrıca Orhan Cezmi Tuncer 1223-1258 arasında Kelük’ün dört yapısı olduğunun üstünü çizer. İncelendiğinde bu tarihler arasında 35 yıllık bir süre oluşmaktadır. Sarre’nin Konya Köşkü kitabında Kelük Bin Abdullah’ın Konya köşkünde 1220’li tarihlerde bir onarım yaptığını bildirmektedir. Demek ki Kelük dört yapı yapmadan önce çeşitli işlerde görev almaktadır. Muhtemelen önceden de adını duyurmuş olması gerekir ki Kelük’ün tahmini yaşını düşünebiliriz. Orhan Cezmi Tuncer Mimarın 1190-1195 tarih aralığında doğmasının yüksek ihtimal olduğunu aktarmaktadır. Bizce de tutarlı olan bu görüş, hesaplandığında Konya köşkü onarımları sırasında 25 veya 30’lu yaşlarda olduğu anlaşılmaktadır. Yeni yeni adını duyurduğu mimarın bildiğimiz kadarı ile 1237 tarihli Nizamiye Medresesi yapısı doğrudan ona aittir. Yapıdaki bezemesel anlayış bir bakıma doğu kökenli olduğunu çağrıştırmakta ve yeni bir mimar olarak karşımıza çıktığını göstermektedir. Daha sonraki süreçte mimar 1258 (Konya Sahip Ata Cami) yılında ve 1264 (İnce Minareli Medrese) yılında iki yapı yapmıştır. Oturmuş bir süsleme kompozisyonu olmaması mimarın arayış içerisinde olduğunu çağrıştırmaktadır.

Şekil 2;Konya İnce Minareli Medrese Portal
Şekil 3; Konya Sahip Ata Camii Portal

Kelük Bin Abdullah’ın Yapılarındaki Oran Ve  Modülasyon

Ortaçağ dönemi birçok mimarlık akımına öncülük etmiştir. Anadolu Selçuklu Devleti’nde yapılan yapılarda oran ve modülasyon aramak son derece tutarlı bir davranış olmaktadır. İncelendiğinde Kelük Bin Abdullah’ın eserlerinden kesin olarak bildiğimiz üç yapısından söz edilir. İkisi halen günümüzde ayaktadır. Nizamiye medresesi ise yıkılmıştır. Nizamiye Medresesi’ni fotoğraflardan incelediğimiz kadarıyla yorumlamaktan başka bir yol kat edemiyoruz bu yüzden bu yapının oran veya modülasyonunu söyleyemiyoruz. Kelük Bin Abdullah’ın, Ortaçağ dönemi mimarisinde yeri oldukça büyüktür. Bu mimar ile ilgili pek bir bilgi bulunamayışı yapılarındaki incelemeyi zorlaştırmaktadır.

Çizim 1;Konya Sahip Ata Camii Portal Çizimi

Kesin olarak bildiğimiz günümüzde ayakta olan  ilk yapısı Konya Sahip Ata Camii’nde  belirli ölçümler ışığında konuşabilmekteyiz. Yapının günümüzde özgün olmayışı bizi taç kapıdaki çözümlemeye götürmüştür. Bu yapı genel Selçuklu taç kapısına uymaktadır. 2/3 oranına sahip taç kapı merkezde yer almaktadır. Bu yapıda yenilikçi bir uygulama olarak iki minare görülmektedir. Doğu minaresi yıkılmış olsa da belirli izleri gün ışığına çıkarılmıştır. 2/3 oranına sahip taç kapının yan bölümlerine kare bir altlık oluşturularak kapı ölçeği genişletilmiştir. Genişleme sonrası minarelerin oturduğu ayakla taç kapı arasında bir modülasyon uyuşmazlığı oluşmuştur. Böylece kapı serbest bir modülasyona göre dizayn edilmiştir. Bu sistem bir düzen olmayışına rağmen kapıdaki oranın serbest düzeyde tutarlı oluşu Kelük Bin Abdullah’ın belki de bu sistemi uygulaması için ilk evre olarak karşımıza çıkmaktadır. Belirli bir düzen olmamasına rağmen kapı güzele erişebilme yolunda sağlam bir belge olmaktadır.

Şekil 4; İnce Minareli Medrese Portal Detayı

İnce Minareli Medrese incelendiğinde, Mimar burada farklı bir yol izlemiştir. Oranlarında Değişiklik olmamasına karşın bezemesel ve form olarak değişik bir üslup oluşturmuştur. Kavsara formunu içe çekerek geniş bir kütle görünümü vermeyi hedeflemiş olan Kelük Bin Abdullah kapıda 2/3’lük Selçuklu geleneğindeki kapı oranını uygulamıştır. Eşit üç parçaya ayrıldığı kapıdaki simetri sağlanmıştır. Doğrudan bir modülasyonla düzenlenmemiş taç kapı da belirli bir oranın yakalanması mimarın ustalığını ön plana çıkarmaktadır.

Çizim 2; Sivas Gök Medrese Cephe çizim ve modülasyonu (Tuncer 1981)

Oran ve modülasyon Selçuklularda uygulanmış fakat tam olarak istenilen noktada gelişememiştir. Selçuklu dönemi yapılarındaki bu sisteme uygun en gözde yapı Sivas Gök Medrese olarak karşımıza çıkmaktadır. Ön yüz düzenindeki elemanların artışı ve minarelerin taç kapıyla olan bağı modülasyonu yakalamıştır. 3/3 oranına sahip taç kapıdaki düzen, daire çizildiğinde eşit 36 kareye ayrılmaktadır. Kalüyan El Konevi’nin bu yapıdaki sistemi Selçukluların en üst düzey sistematik inşa seviyesini göstermektedir.

Sivas Çifte Minareli Medresedeki Üslup Benzerliği

Şekil 5;Sivas Gök Medrese Mimar Kitabeleri (Denknalbant 2008)

Kelük Bin Abdullah’ın 1264 tarihinde Konya’da yaptığı  İnce Minareli Medrese, ön yüz düzeni dönemin farklı bir şemasını oluşturmaktadır. Konya ölçeğinden sonra Sivas Moğolların bir merkez üstü olarak görev almış ve bu süreç sanata da yansımıştır. Buradaki konu Çifte Minareli Medrese’nin pencere düzenidir. Pencereye bakıldığında İnce Minarenin taç kapısı düzenini görülmektedir. 1271 tarihli medrese Cüveyni tarafından yaptırılmıştır. Bu tarihlerde 1271 yılında aynı zamanda Sivas Gök Medrese’de inşa edilmiştir. Gök Medrese’nin mimarı Kalüyan olarak karşımıza çıkmaktadır. Kitabesinde net bir şekilde adının okunduğu izlenilmektedir.

Kalüyan ile ilgili kesin bir bilgi yoktur. Bilindiği kadarı ile bu mimarın ilk eseri Kayseri Bünyan Ulu camisidir.1256 tarihli olan yapı bu ustanın ilk eseridir. Daha sonraki sürelerde yapılar yapmış olan Kalüyan Sivas’ta da önemli eserler yapmıştır. İki yapının da aynı tarihlerde yapılması aklı karıştırmaktadır. Birisi Moğol kökenli bir bani, diğeri Selçuklu vezirinin yapısıdır.

İncelendiğinde, kavsara formu ve enginar motifleri kaval silmesi, Konya İnce Minareli Medrese’nin taç kapısıyla büyük oranda örtüşmektedir. Yalnız önemli bir konu olarak yaş problemi ortaya çıkmaktadır. Kelük Bin Abdullah’ı biz 1190 tarihli olarak ele aldık.1271 tarihindeki bu yapıda muhtemelen mimar 80 yaşlarındadır. Bilindiği gibi 80 yaşlarında da mimarların çalışmış olduğunu Osmanlı dönemindeki teşkilatlardan bilmekteyiz. Yalnız Kelük Bin Abdullah’ın, bu yaşlarda bir yüz işlemesi yapması son derece güçtür. Aynı zamanda ekibine yaptırdığını düşündüğümüz de Kelük Bin Abdullah’ın eserleri her zaman farklı üsluplar olarak karşımıza çıkmaktadır. Arayış içerisindeki mimar aynı düzeni yaptırması pek tutarlı olarak gözükmemektedir. Kanaatimizce mimar bu tarihlerde vefat etmiş ve anısına öğrencisi Kalüyan tarafından yaptırıldığı şeklinde yorumlanması daha tutarlı olacaktır. Zeki Sönmez’de Kelük’ün 1280 yıllara kadar yaşamış olabileceğini aktarmaktadır. Kalüyan’ın iki yapıda çalışma ihtimali nedir diye sorulacak olursa ön cephe düzeni, çeşme ve kuleleri de içine aldığımızda tutarlı bir yaklaşım olacaktır. Yalnız şöyle de bir görüş vardır ki; Sivas Gök Medrese modülasyonu en üst seviyedir. Sivas Çifte Minareli Medrese de tam olarak oran ve orantıdan söz edilemez. Her ne kadar bezemesel düzen bu farkı giderse de tek mimarın iki yapıdaki ölçüleri değiştireceği tutarlı gözükmemektedir. Kanaatimizce Sivas Çifte Minareli Medrese Kelük Bin Abdullah’ın kalfalarından birisinin eseri olarak yorumlanmaktadır. Kalüyan olarak düşünmemekle birlikte,  Sivas Çifte Minareli Medresenin taç kapısında Amel-i ibaresi yer almaktadır. Kelük Bin Abdullah’tan sonra diğer bir öğrencisi usta konumuna geçmiş olabilir ve vefat eden ustası anısına pencereyi dizayn etmiş olabilir.

Kelük Bin Abdullah ile Kalüyan El Konevi’nin Yapıları Arasındaki Farklar ve Kişilikleri

İki mimar arasındaki en büyük izlenim bir bakıma oluşturdukları taç kapılarda ki stillerden anlaşılabilmektedir. Kelük Bin Abdullah’ın yapılarına bakıldığında ilk yapısı Nizamiye Medresesi olarak bilinmektedir. Yapının giriş kapısındaki detaylarda geometrik kompozisyon hakimdir. Moğol istilası öncesi yapıda Büyük Selçuklu ekolü izlenmektedir. Konya Sahip Ata Cami Portali yenilikçi bir bezeme ile karşımıza çıkmaktadır. Minarelerin sayısının iki olarak belirlenmesi ve çeşme uygulaması mimarın arayış içerisinde olduğunu göstermektedir. Mukarnaslı kavsara anıtsallığı vurgulamaktadır. Minarelerin kaidesinde çini panoların oluşması cepheye hareketlilik kazandırmıştır. Bu yapıdaki figür uygulaması minare kaidesinin altlığı olarak devşirme malzemeden uyarlanmıştır. İnce Minareli Medrese Kelük Bin Abdullah’ın bildiğimiz son yapısıdır. Medrese portalindeki uygulama Selçuklu dönemi içerisinde farklılık göstermektedir. İçeri çökertme bir kavsara formatına sahip taç kapıda kaval silme tüm cephede belirgin bir bezeme olarak dikkat çekmektedir. Kabartmalı enginar motifleri mimarın farklı arayışlar içerisinde olduğunu aktarmaktadır.

Çizim 3; Sivas Gök Medrese Üzengi Taşındaki Motif Çizimi (Mülayim 2016)

Kalüyan El Konevi’nin en gözde yapısı Sivas Gök Medrese’dir. Bu yapıdaki ön yüz düzeninde yoğunlukta olarak figür uygulanmıştır.  Plastik olarak daha yoğunluğa sahip taç kapı Asya özelliğini çağrıştırmaktadır. Kullanılan çeşme, pencereler ve köşe kuleleri ön yüz düzeninde Kelük’ün yapılarından farklıdır. Bu yapıdaki en büyük benzerlik bizce minarelerin şerefe altına kadar olan petek bölümüdür. İnce Minareli Medrese’de tek minare olmasına karşın yivli ve çini parçalarının uygulanmasıyla hareketlilik sağlanmıştır. Sivas Gök Medresesi’ndeki minare petekleri de İnce Minareli Medrese ile benzerlik göstermektedir. Bunu belirttiğimiz gibi muhtemelen Kelük’ün vefatı sonrası; usta anısına kalfası tarafından uygulanmış olmalıdır.

Bir farkta Müslüman ve İslam Sanatçısı konusudur. Kelük Bin Abdullah’ın Müslüman olup olunmadığı bilinmemekle birlikte babasının ismi Abdullah olarak geçmektedir .Abdullah ismine bakılarak Müslümanlığı seçmiş olduğu konusunda kesin bilgi söylenemez. İncelendiğinde Kelük Bin Abdullah’ın yapılarında Müslüman sanatçısı yorumu izlenmektedir. Kullanılan motifler figürden çok bitkisel ağırlıklıdır. Sanatçının figürden kaçındığı düşüncesini bize çağrıştırmaktadır. Kalüyan El Konevi Bünyan Ulu Camii’sinde ki kitabede babasının adının Abdullah olmadığı izlenmektedir. Bu farkta bir başka neden olarak iki sanatçının farklı kimliklerde olduğunu göstermektedir. Ayrıca Kalüyan El Konevi’nin Hıristiyan olduğu isminden anlaşılmaktadır. Bu da başta bu kişinin bir İslam sanatçısı olduğunu düşündürmektedir. Bunu destekleyen en büyük kanıt yapılarındaki figüratif unsurları bolca kullanması şeklinde yorumlanmıştır.

Kısaca iki mimar arasındaki farklar şu şekilde sıralanmaktadır; Kelük Bin Abdullah’ın eserlerinde kaval silme yoğunlukta olarak kullanılmış ve figüratif öğelerden kaçınılmış bir izlenime sahiptir.Farklı kapı formlarına sahip mimar arayış içerisindedir.Diğer örneklere göre de yapılardaki modüler uyumsuzluk,mukarnas düzeni, minare papuçlukların farklı düzenleri, süslemelerin eşitsizlikleri,taçkapı yan yüzleri Konya’da sade, Sivas Gök Medrese de süslemeli olarak karşımıza çıkmaktadır.Bu gibi farklardan dolayı iki mimarın, aynı zaman diliminde yaşamış,Kalüyan’ın yapılarındaki tarihsel verilerden elde edilen sonuçlardan dolayı iki mimar farklı kişiler olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bulgular Işığında

Ortaçağ dönemi Anadolu’sun da birçok kültürel altlık oluşmuştur. Etkileşimlerin yoğun olduğu dönem de siyasi,ekonomi ve kültürel olaylar yoğunluk kazanmıştır.

Alaeddin Keykubat döneminde en üst gelişmeyi yaşayan Selçuklu devleti birçok alanda gelişim göstermiştir.Özellikle imar faaliyetleri konusunda yoğunluk artmıştır.İmar faaliyetlerinin artması sonucu birçok mimari öğeler yapılmış ve bu yapılarda estetik kaygı aranmıştır.Bu dönemde yerli ve yabancı ustaların eserlerini görmek mümkündür.Kompozit bir kültürel altlığın oluştuğu dönemde birçok yenilik izlenebilmektedir.

Bu dönemdeki Moğol istilalarından kaçıp Anadolu topraklarına sığınan sanatçılar mimari öğeleri yeni bir kimlik kazandırmıştır.Bu mimarların belki de en çok sevileni Kelük Bin Abdullah olarak mimarlık ve sanat alanında kendini göstermiştir.

Biz incelediğimiz veriler ışığında Anadolu Selçuklu Devleti yapı sanatçılarından Kelük Bin Abdullah’ın hayatı ve yapılarındaki kurguyu ortaya çıkarmaya çalıştık.Sanatçının kesin olarak bilinen üç yapısı kökensel ve oransal olarak incelenmiştir.Aynı dönemde yaşamış olan bir başka yapı sanatçısı Kalüyan El Konevi ile ilgili birçok farklı görüş ortaya atılmasından dolayı bu sanatçı ile ilgili ön gözde yapısını ele alarak aktardık.

Özellikle Kelük Bin Abdullah’ın yapıları arasındaki oran,modül ve bezemesel kavramlar üzerinden giderek belirli bir sonuca ulaştık.Aynı dönemdeki yaşamış olan sanatçının yapıları arasındaki farkları ortaya çıkararak aralarında bir karşılaştırma yapılmıştır.Mimarı belli olmayan yapılarla ilgili de belirli noktalarda stil analizi yaparak dönemin mimari anlayışı aktarmaya çalıştık.

Sonuç olarak Kelük Bin Abdullah’ın Ortaçağ dönemi tarzı bir arayış içindedir.Mimarın yapıları arasındaki farklı bezemesel ve modüler farklardan dolayı bu sonuca ulaştık.Üslupsal özelliğine bakarak , doğulu olduğu konusunda bir fikre vardık.Ayrıca bu dönemde yaşamış olan Kalüyan El Konevi ile ilgili şüpheli durumları tartışarak ayrı kişiler oldukları konusunda bir kanıya ulaştık.

Bu konunun, Türk ve Anadolu mimarlığı içerisinde önemli bir yeri vardır.Yeni belgeler,buluntular ve görüşler ortaya çıktığı sürece mimar her zaman araştırılacaktır.

Kaynakça

Bayburtluoğlu, Zafer,’’Anadolu Selçuklu Devri Büyük Programlı Yapılarda Önyüz Düzeni’’, Vakıflar Dergisi,XI,1976,s.67-106

Bayram, Sadi – Karabacak, Ahmet Hamdi,’’Sahip Ata Fahrüddin Ali’nin Konya İmaret Ve Sivas Gök Medrese Vakfiyeleri’’,Vakıflar Dergisi,S:XIII,Ankara,1981,s.31-70.

Çobanoğlu ,Ayşe Denknalbant,’’Konya Sahip Ata Camii Taç kapısı Üzerine Yeni Bir Tespit’’ , XVII Ortaç Türk Kazıları Ve Sanat Tarihi Araştırmaları Sempozyumu,İstanbul,2013,s.11-25.

Erdemir ,Yaşar,İnce Minareli Medrese,Konya ,2007.

Evliyâ Çelebi, Evliyâ Çelebi Seyâhatnâmesi, (Çev: Zuhuri Danışman), C.5, İstanbul,1970.

Karamağaralı ,Haluk ,’’Sahip Ata Cami’nin Restitüsyonu Hakkında Bir Deneme’’,Rölöve Ve Restorasyon Dergisi,s:3,1982,s.49-77.

Karamağaralı, Haluk, “Erzurum’daki Hatuniye Medresesi’nin Tarihi ve Banisi Hakkında Mülahazalar”, Selçuklu Araştırmaları Dergisi Malazgirt Zaferi Özel Sayısı, S.III, Ankara 1971, s.209-247.

Karamağaralı, Haluk,’’Konya Ulucami’’,Rölöve Ve Restorasyon Dergisi,Vakıflar Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara,1982,s.121-132.

Karpuz, Haşim,Türk Kültür Varlıkları Envanteri Konya,C:II,Ankara,2009,s.1105-1107.

Kuran, Aptullah,Anadolu Medreseleri, C.I, Ankara 1969.

Mülayim ,Selçuk,’’İlhanlı Dönemi Anadolu Plastiğinde Asya Çağrışımları’’,Selçuklu Medeniyeti Araştırmaları Dergisi (SEMA),S:1,Konya,2016,s.275-295.

Sarre, Frıedrıch,Konya Köşkü,(Çev.Ş.Uzluk),TTK,Ankara,1989.

Sönmez ,Zeki,Başlangıcından 16. Yüzyıla Kadar Anadolu Türk-İslam Mimarisinde Sanatçılar ,TTK, Ankara, 1995

Sözen Metin, , “Sivas Gök Medrese ve Düşündürdükleri”,Rölöve ve Restorasyon Dergisi 1.Restorasyon Semineri Özel Sayısı, S.4, İstanbul 1982, s.93-100.

Tuncer, Orhan Cezmi, “Birkaç Selçuklu Taç kapısında Geometrik Araştırmalar”, Vakıflar Dergisi, XVI, Ankara 1982, s. 61-76.

Tuncer, Orhan Cezmi, Anadolu Selçuklu Mimarisi ve Moğollar,Ankara 1986.

Tuncer, Orhan Cezmi,’’Mimar Kölük Ve Kalüyan’’,Vakıflar Dergisi, XIX, Ankara,1985,s.109-118.

Tuncer, Orhan Cezmi,’’Orantı Ve Modül Üzerine Selçuklu Yapılarından Bazı Örnekler’’, Vakıflar Dergisi,S:13,Ankara,1981,s.449-488.

Tuncer, Orhan Cezmi,’’Sahip Ata (Gök) Medrese İle İlgili Çalışmalar’’Vakıflar Dergisi,S:26, Ankara, 2004,s.121-131.

Tuncer, Orhan Cezmi,Sivas Gök Medrese (Sahip Ata Fahrettin Ali Medresesi),Vakıflar Genel Müdürlüğü Yayınları,Ankara 2008.

3 Comments

  • Cemile dedi ki:

    Bilimsel bir altyapıya sahip çalışma. Severek okudum.

  • Ertuğrul dedi ki:

    Yerinde bir çalışma olmuş. Bu tarz konulara değinmek öncelikle bilgi daha sonra titizlik gerektirir diye düşünüyorum. Bu konularda yeteri kaynak olmayışı çalışmayı zorlaştırmaktadır. Bilimsel verilere bakarak bir nevi hipotez sayılabilecek söylemler var. Emeğinize sağlık.

  • Sümeyye dedi ki:

    Konuyla İlgili değişik bir yaklaşım olmuş. Bu tarz konular genelde gündeme gelmez veya araştırılmaz. Özellikle böyle bir mimarın araştırılması bir meslektaş olarak çok sevindirici. Aslında bir beyin fırtınası. dedektif gibi iz sürme üzerinden gidilen çalışmalar insanı düşündürmeye sevk ediyor. Selçuklu dönemi mimarisinin araştırılması son derece önemli. Artık biz sanat tarihçiler cam-kapı tanımlamasını geçmesi gerekiyor.

Yanıt Bırakın